Bu sefer mutlulukla iyi okumalar dilerim🌻
***Şimdi size nereden başlayacağımı bilemediğimden, olayın en başından anlatmaya karar verdim. Çünkü, karnımdaki küçük kızım biraz huysuzdu. Onun huzursuz olmasını anlıyordum, karşımdaki manzarayı eğer sizde görmüş olsaydınız hem gerginlikten çatlayabilir hemde gülme krizine girebilirdiniz.
Ne mi görüyordum ben şimdi? Elbette Jimin'in varsayımlarını, komple teorilerini dinliyordum. Keza Jeongguk'un onu dinlediğinden pek emin değildim, çünkü Jimin gözlerini kocaman açarak ona bir şeyler anlatıyor ama Jeongguk, eliyle sen anlatmaya devam et der gibi bir kaç haraket ediyordu.
Oysa bugün hava güneşli diye, Jeongguk bize gelmişti. Bizde bir değişiklik olsun diye Jimin'in evine gittik. Açıkçası Jimin'den asla tarifini alamadığım şu meşhur böğürtlenli turtalarını yemek için gitmiştim. Çaylarımızı yudumlarken sakin sakin, Jimin birden konuşmanın içine bir bomba patlattı.
"Namjoon beni aldatıyor," bunu öyle bir söylemişti ki, o anda turta boğazımda kalmış, Jeongguk ile ikimiz birbirimize karşı yüzümüzü buruşturarak baka kalmıştık.
Çünkü dediği şey, yenilir yutulur şey değildi ve o kişi Namjoon hyungtu. Jimin'in parmağında oynayan güçlü bir adamdı. Sonrasında kardeşimle aynı anda kahkaha atmaya başladık. Jimin bize sinirlendi ve bana doğru terlik fırlatacak iken, Jeongguk önüme geçmiş ve beni bu geçici yumuşak terlik istilasından kurtarmıştı. Beni her daim kolladığı için minnet ediyor ve her ikisinin bir şekilde didişmesinden ötürü bağışıklık kazanmadım da değil.
Sonuçta ikisinin birbirine alışması kısa sürse de, bir şekilde ben kaynaklı bir kıskançlık doğdu. Jeongguk'a her defasında sarılmam ve sırnaşmam, Jimin'in dudak büzmesine, "Beni daha çok sev, onu benden biraz az sev." diyerek mızıkçı bir rol kesmesine neden oldu. Yine de bu halleri o kadar şekerdi ki, bir zaman sonra o da kendi kendine gülmeye başlıyordu.
Aslında hayatımız olduğundan daha çok yolundaydı. İkizler kreşe başlamıştı bu sene, Seulgil'de bizimkilerle bir büyüdüğünden bir üst sınıfta olması gerekirken yoğun ısrarla bizim çocuklarla aynı dönemde okula başladı. Ben ise Taehyung ile çok uzun bir süre çocuk denemelerine girdik. Tam pes edip, Taehyung'un artık bu konuda ısrar etmemesi gerektiğini ve dünya yakışıklısı iki evlada sahip olduğumuzu söyleyerek konuyu kapatmaya çalıştık. İkizlerin bu konuda ısrar edişi ise hep Taehyung'un onlara empoze ettikleri yüzünden, kardeş istiyoruz, diye ağlamaları nedeni ile doktor görüşmelerine başladım. Sancılı bir süreçti ve pes etmenin o ince kıyısında iken mucize beni tekrardan buldu.
Şu anda dört aylık hamileydim ve cinsiyetini geçen hafta öğrenmiştik. O gün ailecek yaşadığımız mutluluk tarif edilemezdi. Bilhassa Taehyun'un şimdiden ona bir sürü tokalar yapacağını söylemesi ve Jeongin'e onu en çok ben kollayacağım demesiydi. Beş yaşın son demlerindeydiler ve fazla korumacılardı. Feromları yavaş yavaş belirginleşiyor ve en olmadık yerde dönüşmek için an kolluyorlardı. Biz de bu duruma çare olmak ve miniklerimin kendi kurduyla özdeşebilmeleri için ara ara dağ yolculuğu yapıyorduk. Bilhassa Taehyung ile yollarımızı hem tensel hemde duygusal anlamda birleştirdiğimiz o şehir dışındaki dağ evine gidiyorduk.
Oraya ilk gittiğimizde yüzümde çok utangaç ve bir o kadar huzurlu bir ifade konmuştuk. Adımlarımız oraya ikimiz olarak atmıştı ve yanlarına iki güzel patilerde gelmişti. O ilk hafta sonlarımız çok anlamlıydı. Yeontan'ın üç tane güzel yavrusu olmuştu. Her biri sahiplenip, onlar için evin bahçesine yuva niteliğinde büyük bir yer yapmıştık. Ev şimdi daha küçük geliyordu. Gerçek bir yuva gibiydi. Büyüdükçe mutluluğumuz artıyordu.