8. "Pişmanlığa bir adım daha."

7.7K 636 454
                                    

İyi okumalar.



Dudaklarım... dudaklarının üzerinde, öylece kalmıştı. Başım ne bir yana kayıyor ne de olduğu yerde hareket ediyordu. Azap değildi, ama karnımın ortasında patlıyordu o heyecanın dayattığı his. Ben, ben daha öncesinde böylesine kalbimin çarptığını hissetmemiştim. Ben kendimi hissediyor muydum ki?

Gözlerinin içine bakıyor, orada kendimi çok yakından görüyor ve iri gözlerim gölgelerini düşürerek, beni elden ayaktan kesiyordu. Sırtım geriliyor ve benim gibi bir adamı kucağında taşıyan Taehyung'un nefes alamadığını hissediyordum. Göğsüm, göğsünün üzerindeydi. Ellerim gevşekçe açılmış ve ilmeklinmiş gibi hareketsizce boynuna sarılmış halde duruyordu. Ben. Onun. Boynuna mı sarılmıştım? Bunu ne cüretle yapabilmiştim.

Kendimi farkında olarak geriye çektim panikle. İlk önce dudaklarım, sonrasında ellerim kaydı hızla üzerinden. Ama onun halen elleri kaskatı kesilmiş gibi belimde duruyordu. Sertçe yutkundum. Ellerimle yüzümü kapatmak istiyordum. Bu çok ama çok utanç vericiydi! Tanrım. Bayılmak istiyordum.

"K-kucağından inebilir miyim?" Dedim ama o benden daha çok dehşete düşmüş gibi, "Ah, evet." diye gevelemiş sonrasında yavaşça ayaklarımın üzerinde doğrultmuştu beni. Sonrasında ateşe el değmişçesine çekmişti üzerimden ellerini.

Ensesini kaşıyordu. Kaşlarını çatıyor ve gözlerime bakmaktan çekiniyordu. Oysa ben iki elimi birbirine bağlayarak, titrememek için neredeyse sırtımı duvara dayamak üzereydim.

"Beni beklerken uyuyakalmışsın, uyandırmaya çalıştım ama uyanmayınca rahat etmen için yatağına yatıracaktım sadece seni." Karşımda öylece bunu söylüyorken, yanlış anlamamı istemediğinden kendini yalınca açıklamaya çalışıyordu.

Ama ben, "Keşke bunu yapmasaydın," demiş ve karıncalanan dudaklarımın üzerine parmaklarımı bastırmamak için fazlaca efor sarf ediyordum. Yanaklarım yanıyor ve çiğ kalbim beni öğütüyordu tümden. "Belini incitebilirdin."

Tanrım biri beni sustursun. Ben, daha öncesinde böyle bir şey yaşamamışken şimdi karşımdaki adama artık nasıl bakacağımı bilmiyordum.

"Sorun değil. Zaten göründüğün kadar da ağır değilsin. Küçücüksün. Bence sağlığın için yemek yemelisin."

"Yemeye çalışırım." Dedim hızla. "Çalışma, ye!" Diye ikazda bulundu. Sonrasında, "Uyandığına göre, hım, ben hazırladıklarını yedim. Çok beğendim. Ellerine sağlık." dediğinde, gözlerim onun gözlerini buldu ama o hemen kaçırmıştı. Yutkunmuştu.

"Beğenmene sevindim hyung."

"Pekâlâ. Benim biraz dışarda işim var. Üzerimi değiştirip çıkacağım. Haberin olsun. İyi geceler Jungkook."

Gidecekti demek. Olsun. En azından onun için hazırladıklarımı yemiş ve gideceği için haber vermişti. Bu çok anlamlıydı. Çok.

"Ben az önceki sakarlığım için özür dilerim hyung. İyi geceler."

Bir cevap beklemedim. Çünkü biraz daha bunun üzerine durarak, karşısında dikelirsem utancımdan ötürü buhar olacaktım. Bu yüzden aralık odamın kapısından içeriye sızmış, terleyen avuç içlerimle zorda olsa kapıyı kapatabilmiştim.

Derin bir nefes aldım. Ama parmaklarım uzun bir süre dudaklarımın üzerinde kala kaldı. Bu gerçek miydi? Neden bu kadar güzel hissettirdi?

...

worthlessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin