37. "Her şey bizimle güzel."

3.2K 226 123
                                    

İyi okumalar

Şükür etmek, hayatın insana huzur namına verdiği yegane rahatlama metoforuydu. Düşüncem bu yöndeydi, çünkü hayatımda olanlara şükür etmek için gördüğüm bu manzara yeterli geliyordu.

Eşim tam karşımdaydı. Dudakları büzüşerek kucağına aldıkları bebeklerim, Taehyun ve Jeongin, bugün biraz huysuz oldukları için daha yeni işten gelen babalarının kucağında dudaklarını büzüyor ve onlara sevimlilik yapmaya çalışan Taehyung ise, eğer onun yorgun olduğunu düşünmeseydim bir köşede durarak izleyeceğim kadar eşsiz bir tablonun içinde ağzını yüzünü şekilden şekle sokuyor ve dilini çıkartıyordu. Ona çevrilmiş iki ilgili çift gözü mutlu ediyordu.

Çünkü bende mutlu biri olarak gözlerimi onların üzerine dikmiştim.

Ben ki, daha beni sevecek bir kucağı bulamayacağımı sanarken Tanrı ban hayatım boyunca ettiğim dualarımı ve kendi adıma yapmış olduğum can kıyışlarımdan sonra beni hayatıma, bir yuva misali sarıp sarmalayan üç adam ile kutsamıştı.

Ve her bu manzara ile karşılaştığımda, şükür ediyor ve iç çekiyordum. Neticede kolay günlerimiz olmamıştı. Çok mutlu olduğumuz zamanlarda.

Tek tesellim, bir an için canına zeval geldiğini düşündüğüm eşimin karşımda dimdik durarak, elimden tutmasıydı. Bu gerçeği sindirmem uzun zaman aldı. Çünkü her an bir şey olacak korkusuyla, geceleri onu izlerken uykuya dalıyor ve ondan önce uyanarak sarılıyordum. Ola ki, hayat denilen iblis onları elimden almaya bir daha cesaret edemesin diye.

Taehyung'un da benden bir farkının olmadığını sanmıyordum. Eskiye nazaran ilgisi kat ve kat artmış, benim bir, ah, diyecek olmamla yeri yerinden oynatacak bir hiddete sahip olabiliyordu. Ya da hemen peşimde dolanıyor ve beni neyle mutlu edeceğini bilir gibi, hâla zayıflaması için çaba gösterdiğim belimden sarılıyordu.

En önemlisi onunla evlatlarımıza iyi ebeveynler olmaya çalışıyorduk. Geçmişimde nereden bir eksiklik gördüysem onun üzerini örtmek için, ne birini birinden ayırt ediyor ve nede birini bir diğer kucağımdan eksik bırakıyordum. Evet, zordu. Her ikimizde çocuk bakımından hiçbir şey anlamazken, birlikte onları büyütmeye çalışmak.

İkizler uyurken, öksürse ikimizde yerimizden zıplıyor ve kontrol etmek için hemen ayaklanıyorduk. Çoğu zaman birbirimize yaslanarak uyuya kalıyorduk. Ama o yorgunluk bile çok güzeldi. Çünkü biz ailemizi korumaya, onlarla büyümeye çalışıyorduk.

Gerek ateşi çıktığında korkarak acilde bir çağrışma, ağladıklarında ağlamaya başlamamız ve uykuya daldıklarına onları uzunca süre seyretmemiz. Çok güzeldi bu durum. Her çilenin sonunda verilen mükafat çok güzeldi en nihayetinde.

"Taehyun," dedi Taehyung. "Sen neden çok bu kadar kaka yapıyorsun ha?" Sonrasında sesini inceltmiş, "Özür dilerim babacığım, ama seni zehirlemek hoşuma gidiyor," demişti. Yine ve yine kendisi ile sözlü dialoga girmişti. Sanırım mucizelerimizin bir an önce konuşmasını istiyordu. Ama onlar daha dört aylıklardı.

"Taehyung," diye seslendiğimde, bana o pahabiçlimez gülüşlünü bir çırpıda sunmuştu. "Ne yapıyorsun yine sen?"

"Bebeğim artık konuşsunlar istiyorum. Çok mu şey istiyorum ben," diye Jeongin'in yanağını öpmüştü. "Baksana benim küçüğüme, hiç ağlamıyor bile."

Ağzım açık onun bu haline uzunca baktım. "Sevgilim sen biraz tuhaf olabilir misin acaba? Hani insanlar bebeklerinin ağlamamasını ister ama sen ağlamasını istiyorsun." Dudaklarının birbirine bastırırken, oturduğu koltuktan uzanarak, Jeongin'i kucağıma aldım. Çünkü onu beslemem, sonrasında her ikisini yatırmam gerekiyordu.

worthlessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin