44. "Bir avuç kül kadar."

1.9K 176 26
                                    

İyi okumalar 🌻
***

Hissettim, can sızımdan bir parça buruk buruk dağılırken hissettim. Bir şeyler oluyor dememek için direniyorken, direndiğim yerler gözümün önüne lekenen gerçeklerdi. Gerçekler öylesine katrandı ki, hava olup ciğerime yapıştı. Kaldı orada, ben hiç hissetmediğim o kokusu içinde gidişine selam veriyordum.

Susuyordum. Susuyordum yaşamdan denilen illete. Her kıymak istediğimde bir bir kendime, biri geliyor, biri gidiyor oracıkta hayatıma karanlık bıraktığım ne varsa meşale oluyordu bana.

Ailemdi benim ışığım, yordamım.

Peki Jeongguk?

Nasıl gitti? Neden gitti? Dememiş miydi? Yıllar sonra buldum diye? O zaman karşımdaki adamın perişanlığı niye? Yoksa ben, beni mi bir şey yaptım? Çok mu geç geldim sana Jeongguk?

Oysa ilk defa sana gelmiş gibiydim. Çünkü bu sefer korktuğum karanlıktan beni koruyacak gibiydin. Öyleyse neden şimdi gittin? Beni şimdi tamamen yalnız bıraktın. Sanki öylece dünyaya bırakılmış gibiydim.

Yanı başımda, senin için göz yaşı döküyor Jeongguk. Bir adam senin için deli gibi ağlıyor. Ben kaldım öyle, elimi tuttu eşim. Ama hissetmiyor gibiydim. Çünkü bu gidişin, ölüm kokar gibiydi. Yoksa bana mı kızdın? Seni duyamadığım için. Seni o duvarların arasında göremediğim için.

Jeongguk, kardeşim. Benim canım, sen nasıl izin verdin sana böyle kıymalarına? Şimdi senin dilinin çevrilmesi ile duymuyordum ben canın havline olan cansızlığını.

Sarhoş olmuş, yüzüğünü avucunda sıkıya sıkıya tutan hyungum anlatıyordu. Kendinde değil gibiydi. Elinde bu sabah üzerinden çıkardığın kazağın duruyor. Jeongguk, inan zor dayanıyorum. O ellerden onu çekerek seni doyasıya koklamamak için.

Ama yapamadım. Sen benden nasıl utanmışsan, bende öyle kendimden utandım. Senin yok oluşuna izin verdiğim için. Bir de bilsen, içimi ateşe verdim kibriti senden yana yanıyordu. Çığlıklar duyuyorum. Ben korkuyor muyum?

Canına mı kıyacaksın? Sen bunu kendine yapacak mısın? Daha saçlarını okşamadım. Sen benim alnımdan hiç öpmedin ki? Sen daha yeğenlerinle hiç oynamadın. Jeongin seni sordu sen gittikten sonra. Senin için bir hiçsin demiştim ya, ben göğsümü dağlaya dağlaya senin kardeşim olduğunu söyledim.

Sonra koşarak bunu Taehyun'a anlattı. Ne kadar heyecanlandıklarını görmen gerekirdi. Saçların uzun diye papatya takacaklarmış sana. Senin için çok güzel dediler, sonra bana bakıp benim babam en güzeli dediler Jeongguk. Çocuklar yalan söylemez. Masumlar yalan söylemez. Şimdi duyuyorum ya senin için olan biteni, haykırmak istiyordum.

Benim kardeşim kusursuz bir adamdı, diye.

Oysa hakkındır benden duymak. Duydukça benden yana çektiğin çileleri, kendinden yana olmuş yaralarını. Ben nefesimi kaybettim. Ağırlığın oturdu. Sesim bile çıkmadı.

Jeongguk, seni senden nasıl ettiler?

Senin can paren nasıl güç buldu? Özür dilemek için gelmiştin ya yamacıma, ben şimdi sana bir özür borçlu iken sen neden yoksun burada. Buna bile izin vermedin. Bunu yapmamı bile çok gördüm bana.

Oysa onu çok sevmişsin. Öyle diyor Seokjin. Kurtar beni demişsin, ondan kurtuluş dilenmişsin. Ben çok kırıldım sana orada, inan bana da öyle baksaydın ben sana siper olurdum. Ben sana yeterdim. Kırılganım, dayanamam sanıyorsun ya Jeongguk? İnan insan zamanla her şeye dayanır hale geliyor inan bana.

Ya da inama, ben dayanamıyorum Jeongguk.

Öylece ayağa kalkıyorum. Diyorum ki, yüzümü yıkayacağım, ama hayır. Yüzüm senin ateşinden ötürü kavrulmuş, şimdi en çetin suların arasında dövünsemde soğumam ben.

worthlessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin