(3,5 ay sonra)
Bir, iki, üç.
Derin bir nefes al, sekiz saniye içinde tut. On dört saniye içersinde vermeye çalış.
"Boğuluyorum," diye nefes nefese kaldığımda Jimin, "Hayır Jungkook, bu nefes eksersizleri önemli." diyerek hem kendi doğum öncesi olan pratiklerini yapıyor ve hemde doğum öncesi bilgi klavuzunda yazılan yazıyı gözüme gözüme sokuyordu.
"Jimin birazdan doğuracağım ben, patlayacağım şimdi."
Neredeyse karnım yarılacak gibi hissediyor, huysuz ikizlerim karnımın içinde oradan buraya haraket ederek beni tekmeliyordu. Aksilerdi bugün. Doğuma bir ay olmasına rağmen, karnımın üzerinde başlarını dayıyorlar ve orası öyle sert oluyordu ki, korkudan haraket edemiyordum. "Yine taş gibi oldular."
"Normal o kadarı," dedi.
Doğumdan hiçbir izi taşımıyordu bedeni. Eski haline dönmüş ve hatta öyle çok zayıflamıştı ki, yanında duruyorken şişme bir balon gibiydim. Biri dokunacak olursa patlayacakmışım gibi hissediyordum. Bu da hayliyle beni geriyordu. Ve şu zamanında Jimin ile dalga geçtiğim idrar sorunları ile cebelleşiyordum.
Çişim yoktu ama her an altıma kaçıracakmışım gibi bir hisle yerimden zorla kalkıyor ve tuvalete gidiyordum. Bir ara cidden bebek bezi bağlamayı düşündüm. Hatta bunu bugün deneyeceğim. İlk zamanlar Taehyung ile yattığımız için utanıyordum ama bir kaç haftadır yatakları ayırdığımızdan bu artık müthiş bir fikir gibi görünüyordu.
Yumuşak koltuktan kalktığımda, ayaklarımın altı yanıyordu sanki. Onlar bile kocamandı. Kendimi beğenmezdim ama şimdi çok ama çok çirkindim. Aynalara dahi bakmak istemiyordum. Dudaklarım şiş, göz kapaklarım geceleri uykusuzluk yaşamaktan ötürü çökmüş, üst kapaklarım gözlerime ağrı yaparak kapanıyordu. Bu süreç içersinde çokça uyuyordum tabi. Bebeklerimi içimde sağlıklı büyütmek için her şeyi yapıyordum.
"Ben tuvalette gideceğim," dedim. Ama Jimin, "Yine mi?" diye gülmeye başladığında yüzümü astım. "Asma bana yüzünü öyle," dedi. "Sen bana güldüğünde bir şey diyor muydum ben?"
"Haklısın," dedim ve gülümsedim. Seulgi'yi yerde oyuncaklarıyla oynadığı dünyanın içinden çekerek kucağına aldı. "Hadi sen git, bende etrafı toplayayım."
"Buna gerek yok hyung," diye söylensemde beni susturmuş ve bende irileşmiş kalçalarımın arasından zorla da olsa yürümüştüm. Neyseki hemen olduğum katta bir tuvalet vardı.
Oraya gidip gelmem, tam tamına yarım saat sürmüştü. Çünkü tam kalkacak iken içimde duran bir damla beni huzursuz hissettiyor ve kalkamamı engelliyordu. Bir an için ikizlerimi oracıkta, klozetin içine düşüreceğim diye sanrılar görmeye başladım.
Beni bu süreçte tek rahatlatan şey Taehyung evde olduğu zamanlardı. Karnımı ovalıyor, bebeklerimi kokusuyla sakinleştiriyordu. Çocuklarım şimdiden benden yana değilde babalarından yana olmuştu. Bu çok güzeldi, ama ben, neden beni de sevmiyorsunuz diye bir saat ağlamıştım.
Bu hormonlarımın bozulduğunun en yegane kanıtlarından biriydi. Çok takılmamaya çalışsamda, sırf Taehyung sol yanağımı öpüp diğer yanağımı öpmedi diye ağladığımda artık kendimi kontrol etmem gerektiğini anladım. Çünkü tüm bunlar, hem beni hemde onu yıpratıyordu.
Taehyung benim ağladığımı gördüğünde aptallaşıyor, eli ayağına dolanıyor ve karşımda duran güçlü alfa benim için hokkabazlık yapacak hale geliyordu. Bunun için üzülemiyordum bile, çünkü o bunları yaparken çok tatlıydı.
Şimdi salona geçtiğimde, Jimin çantasını sırtlamıştı. Gidecekti anlaşılan. Ver her yeri o süre zarfında toplamıştı. Onun hakkını asla ama asla ödeyemeyecektim. O hayatımın uğuruydu, belki o olmuş olmasaydı karnımda mucizelerim bile olmayacaktı.