Yazar çıldırdı, vote sınırı koyup aşılmadan 10 bölüm atan bir alfayım ben artık. 🌸
Sanırım en çok ağladığım bölüm bu oldu ve gelecek bölüm final.
İyi okumalar 🌻
•••Kıyamet, konuşulurdu. Ne olduğu hakkında her daim bir fikrim vardı. Şayet bir kalbin, kalbe attığı o ateşle inanmıyordum ben şimdi kıymetten sonraki cehenneme. Cehennem buydu. Gayp, hora, kora, zora olan her şey buradaydı. Doğdum yerdi. Doğduğum yerde öldüğüm yerdi.
Ellerinde asılı kaldım. Orada görünen, düşen, gözleri gözlerime bile değmeden yıkılan kardeşimde kaldım. Ben evladımı o göğsümden çekerken, aklım kardeşimde kaldı.
Canilikle dizelendi sema, bana dediği gibi yapmıştı. Tüm karanlığımı aydınlatmış, beni koruyacağına söz vermiş ve tutmuştu. Canı pahasına yapmıştı bunu. Jimin'i ellerinden aldıklarını, Jeongin'den aldıkları parçayı geri vermişti. Peki benim parçam nerde?
Alevler içinde kaldın Jeongguk?
Sen oradasın, ben buradayım. Şimdi çok istedim. Sen böyle her şeyi yine kendi başına, bir başına halletmeye çalışırken, senin bizden vazgeçişin benden ötürü ya ben öldüm Jeongguk.
Vicdanım, bağrım bu evin izinde yok olan anılar gibi harlanıyor. İzin de vermiyorlar ki bana. Gelemiyorum da ben sana. Kayıp gidiyor yıldızlar. Korkularda benim, umutlarda sen.
Beni bırakma.
Bak, düştüğüm yerden kalkıyorum senin için. Çünkü görmedim. Ben öldüğünü gözlerimle görmedim. İnsanlar, senin orada olduğunu biliyor. Ama ben bilmiyorum ki, sen nefes alıyor musun? Alıyorsan benim canım niye yanıyor?
Bedenimdeki ruh çekiliyor. Böyle azaplar içinde kaldım. Oysa hep düşünürdüm. İkizler birbirlerini hissedermiş. Öyleyse eğer daha öncesinde niye hissetmedim? Yoksa benim acı içinde geçen zamanlarımda daraldığımda, ağladığım zamanlarda sen acıyorsun diye miydi?
Eğer öyleyse, ruhun bedeninden çekilmek istediğinden mi ben böyle canlı bir ızdırabın içine atıldım.
Jeongguk, yeğenin ağlıyor. Ama onu kucağıma alacak sevecek gücüm yok. Sen o sevgisizliğin içinde ağlıyorken, hanginizi susturacağımı bilmiyorum.
Gözlerimi kapattım oracıkta. Bir tek ben dağılmışım gibi hissetmiyordum. Ateşler yüzümü okşarken, sesler beni içinde boğarken ilk defa karanlık beni orada yutsun istedim. Ama yutmuyor, inat bellemiş beni hayat, gözlerimi yummama izin vermiyor.
Bak, her yer kokuyor. Senin kokun nerede? Ateşlerin içine attın kendini, beni neden almadın ki yanına? Şimdi ben aydınlıktan da korkuyorum Jeongguk.
Sonra birileri senin olduğum yere fıskıyelerle su atıyor. Boğulduğunu düşünüyordum. Ateşler orada, sen çöküyordun. Nefes alamıyorum. Evin parçaları, külleri havada uçuşuyor, kızgındı bu ev, içinde bizi öğütüyordu. Geçmişimizi aç bir köpek gibi acımadan dişleriyle söküp parçalıyordu. Gerisinden bir canlı bırakmamak için.
Yok oluyordu. Kanımdan olan ailem sendin, seni benden alıyordu orası. Bu ev öyle uğrusuz ki, kana, acıya doymuyordu. Ben doydum, hayatın beni sınamış olduklarına tok kaldım.
Ta ki, seni gördüm. Nefes nefeseydim.
Birileri seni kucağına aldı. İtfaiyenin yükselen demir parçalarının arasında tenin buz gibi görünüyordu. Karalar içinde kalmıştın. Saçların Jeongguk, yanmış görünüyordu. Papatyaları daha saçlarına takmadım ki ben.. niye öyle yarımca duruyor. Yüzünde acı var, bedenine bir çuval muamelesi yapıyorlar. Görmüyorlar mı? Sen incecik kalmışsın. Solmuşsun.