24. "Davetsiz hayatlar."

4.1K 297 40
                                    


İyi Okumalar.

***


Kendi hatalarımla, kendi yanlışlarımla kendimi iyi edemiyordum asla. Hata üzerine hata yaparak kendimi iyi etmeye çalışıyordum. Ama tek istediğim oydu. Bir tek onu istiyordum. Ona gitmek istiyordum. Özür dilemek istiyordum. Onu kaybedecektim. Çünkü onu kırdım. Onu neden kırdım ki?

Neden kendi sorumlularımı onun üzerine öylece yıkıyor ve o yıktığım şey kendi üzerime bıraktığım sorumluluklarım oluyordu. Oysa bunu yaparken onu düşündüm. Bendeki o hasarı görmemesi için kaçmaya çalıştım kendimce. Ama uyuyamadım. En az benim kadar huzursuz olduğunu hissederken, onun da uyuyamadığını biliyorken nasıl uyuyacaktım.

Bu yüzden kusurumun gölgesi olan hap kutusunun varlığı gözümde büyüyor da büyüyordu. İçerken bile yutkunamamıştım. O tartaklanmış kuruluk oradan geçiyorken bile canımı çok yakmıştı.

Şimdi evimize gidiyorken, onun evde olmayan kokusuna ihtiyacım vardı. Onu aramaya cesaretimin korkaklığı yakalamıştı beni. Ama eve varıpta karşılaştığım tek koku, sigara kokusuydu. Taehyung'un sigara içtiğini hiç görmemiştim. Onun kokusu her zaman temiz ve güzelken, ona dair kokuyu çirkinleştirmek için içmişti. Baktığım çöp kutusunda bitmiş bir paket vardı.

Evimiz, benim yüzünden kötü kokuyordu. Her yeri havalandırıp temizlemeye çalışsamda, çarşaflarına dadanıpta budanacağım kokusu hiç kırışmamış yatakla karşılaştığımda beni çok daha derinden sarsmıştı. Oysa bana bakarak konuştuğu pencerenin oradaydım. Halbuki ne güzelde demişti, seni seviyorum diye.

Kendi pişmanlığımın yasına boğuldum. Acele etmedim. Ne yapacağımı bilemedim. Onun yanına gitmek istedim. Üzerimi değiştirdim. Jimin'e haber vermiştim yola çıkarken, ancak şehre olan yabancılığımla tek başıma dolaşıyorken bir korku kaplamıştı içimi. Sinsiydi bu korku. Ele avuca sığmadı. Bir taksi durağı arıyorken, rast geldim bir parkın önüne.

Ondan yana dönmeyecektim ama ben, kendime her daim acı çektirmeyi seviyor olacaktım ki, daha yeni olan incinmiş omuzlarımla oraya döndüm. Çok tuhaftı bu manzaraya bakıpta iç çekmek. Sahiden de bunun duygusunu tatmadan, oraya bakmak manasız oluyormuş.

Önceleri gizli gizli giderdim oyun parkına. Başımda bir ebeveynim olmazdı. Ama bu yinede küçük dünyamın gördüğü gözlerle, orayı kocaman sanmaktan alıkoyamazdım kendimi. Şöyle bir bakardım etrafa. Sanki herkes koca bir savaşçı. Birbirlerini kovalıyor, kayıyor, sallanıyor, gülüyor ve yenildiği vakit, düşüpte canları yandığında veyahutta istedikleri şeyler olmadığında ağlamaya başlardı. Bu parkın içinde var olan tüm mücadeleyi kaybetmiş gibi.

Peki ben bu dağ gibi duran heybetimle, neyi kaybettim de oturduğum yerin çengisi sivri sivri batıyor ve o batmanın sızısı gözüme gözüme vuruyordu. Hiç utanmadım bunu yaparken. Niye utanayım ki? Zaten alışkınıydım ben buranın. Alışkınıydım bir annesiz veya babasız oluşumun. Şimdi gün gelmiş devran yerinden hopladı diye mi kendi küçüklüğümü düşünüyordum.

Halbuki ben, yaşamadığımı ya da yaşamak istediğim her şeyi ona yapacaktım. Bir evlada sahip olmanın kıymetini yaşayacaktım.

Bunun bencilliğini fark ettiğimden daha derin nefes alır oldum. Düşün dedim, bu dünyanın körpesinde ne yetimler vardı. Sadece bir kuru ekmeğe tabi olan. Bir düşün dedim, bu dünyanın sefaletinde ne çok sahipsiz evlat vardı başlarında anne ve babası olmasına rağmen. Çok mu gerekti sanki kanından türüyen. Önemli olan, senin kendi özün değil miydi?

Bununla düşünürken derin bir nefes aldım. Boğulduğum yerden kendime geldim. Taehyung'a karşı haksızlığımı düşündüm. Oysa o benim eşim, her şeyimdi. Ona güvenmeli, sevgisine inancım sonsuz olmalıydı. Halbuki ben onu üzeceğim diye hiçbir şey söylemek istemiştim. Ki onun yüreğinin güzelliği baki ise, o zaten beni sarıp sarmalayacak hatta kızacaktı. Yeter ki sadece kızsın. Benim kendime olan aptallıklarıma öyle çok kızsın ki bir hata eylemeyeyim ona karşı. Ettiğimiz yeminler, kanımıza üryan olup kalmasın.

worthlessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin