İyi okumalar. 🤍
***
Konuşmuyordu, bakmıyordu, duymuyordu beni. Gözlerim onun etrafında pervane olmuş, sığıntı yüreğimde dolambaç yaptığım sancılarla eline dahi uzandı parmaklarım. Çünkü elindeki çatal dakikalarda aynı yeri eşeliyor ve çileği ne kadar sevdiğini bildiğim Taehyung tatlısını yemiyordu. Yemekte yememişti ve masada duran annesiyle babasının bana sebebini duymak istercesine bakarken çaresiz hissediyordum.
Ama Taehyung onu dokunduğum gibi parmaklarımı parmaklarının üzerinden silkelercesine çektiğinde, kalbime batmalar başladı.
O an anladım. Böyle olmasının sebebi bendim.
Pişman oldu belki de benden. Sevse bile pişmanlık sebebiydim.
"Yanlış anlama Jungkook, sadece irkildim." Dedi, ama hiçbir şey demedim. Diyemedim ki, gözlerinde bana karşı bir yanlış anlama var, bakmaz benden tarafa olan hiçbir yana.
"Sorun değil," diyerek ellerimi kendi ellerime hapsettim. Zar zor sevdirdiğim parmaklarımı kendilerine ait kıldım. Utanarak yaptım bunu. Adımı soğukkanlı şekilde söyleyen adamın kırgınlığı ile ağlamak isteyen gözlerimi içlerinden yumdum.
Acımasızsınız, gönülden gülmezde hep ağlarsınız siz. Sevmiyorum sizi, çirkin ve irisiniz. Dünyadaki tüm çirkinlikleri görmek için aydınlanmış parlamışsınız. Aptal gözlerim, aptal.
Her şey iyiydi bundan bir saat önce. Yemin ederim evden bizi almaya gelene kadar her şey iyiydi, arabada Seokjin konusunda benimle dalga geçerken bile. Ancak bir şey olmuştu.
İhtimalini vermek istemediğim o şey olmuştu.
Aşkın lezzetleri kısa, üzüntüleri uzun ömürlüdür: Bir şüpheden doğan ızdırabı bin garanti yatıştıramaz.
Ortamdaki gerginliğe dayanamadım, Seokjin hyungunda o bakışlarını görmek midemi iki büklüm etmişti. Ve izin isteyerek tuvalete gideceğimi söyledim. Ayaklarım birbirine dolanmamak için mücadele verirken, ben karnımın ortasında büyüyen o iğrenç devşirmelerin sancılarıyla kavruluyordum. Bacaklarımdaki ıslaklığın arttığını hissedebiliyordum.
Taehyung'un, kendi hayallerimin ölü çocuklarını doğuruyordum sanki oradan. Ben kendi hayatıma kurban verilmiş kendimin günahlarını döküyordum hunharca.
Bu düşünceler, bu düşünceler içinde gelip giden çocukluğum, ailem ve hemen dışarıda ailem dediğim insanlar. Tuvalet kabinine girip dakikalarca içimde tuttuğum tüm kendime olan değersizliğimi kusmuştum. Ölmeyi isteyen yeni kanlar için çantamdaki büyük pedi kullandım.
Burun çeke çeke çıktım.
Fakat Taehyung'un lavabonun kapalı duran kapısına sırtını dayamış halde dalgınca duran bedenini görmeyi beklemiyordum. Bakışlarının yönü zeminin üzerinde sabit bir şekilde duruyordu. Nefes dahi almıyormuş gibiydi.
Sertçe yutkunarak, titremek isteyen bacaklarımı haraket ettirerek ellerimi lavabonun bataryasının altına koyarak yıkamaya çalıştım.
"Çok mu oyalandım?" Diye sordum korka korka. Ona bakmaya ölesiye çekinmiş ve sanki biz hiç birbirimize karışmamış gibi bir yabancıyla yan yana duruyormuşum gibi bir gerginlikle boğuluyordum
"Jungkook," dedi, sesine hasretle döndüm. Zar zor gözlerine bakarken, "Efendim," dedim ama o tüm sakladığı gözlerindeki gerçeği açığa çıkardığında afalladım.
Kirpik uçlarına yaş düşmüş sevgilim, yoksa sende gözlerimdeki acıya bezendin?
"Neden?" Dedi ve sırtını taşıyamıyormuş gibi zar zor kaldırdı olduğu yerden. Sanki koca bir ağırlık boynundan aşağısına düşmüş, yüzü ağır yükün altıdayken kasıntıya uğramıştı. "Neden her defasında yanındayken tam olarak mutlu olmama izin vermiyorsun. Eşin olmama izin vermiyorsun."