Kimler okuyor fici?
İyi okumalar dilerim.
🤍"Neyi öğrendikten sonra Jungkook?"
Çaresizlik, havayı öyle bir kararttı ki gözümde bir anda bu bedenin içinden çıkagelen ruhum sancı içinde kaldı. Yanlışım, yanlışlarım. Doyurdu beni tümden. Tümüyle bana bakan ve beni anlamaya çaba gösteren bu adamın üzerine.
Şimdi dilden bir yalan düşürme vaktiydi. Sır, sırlar yalana tabimidir? Çünkü ben bir yalan söyleyecektim, söylenmesi en zor olanından. Zora kalınmış olanlardan.
"Benim sana her daim yetersiz kalışımı öğrendikten sonra Taehyung. Belki şimdi bana kızacaksın böyle dediğimden ötürü. Ancak sende bir gün anlayacaksın, senin istediğin gibi biri veyahut yanına yakışmayan, değersiz biri olduğum için. Ama gerçekler bunlar. Ben bunu bilerek bu yaşa geldim. Bu yaşla seni tanıdım. Gerçek seni. Yeterli değil, senin bir gün olurda pişman olduğunu göreceğim düşüncesi ile yatıp kalkarken, biz o günü seninle atlatmadıktan sonra tüm bunlar için çok erken. Beni anlayabiliyor musun Taehyung?"
Gözümde biriken yaşlar, onun dolmuş gözleri ile yerle bir oldu. Tek bir kelime etmedi. Cevap sunmadı bana. Oysa konuşmasını yeğlerdim. Hoş ben yine de yalan söylemedim. Anlaması için bir bahane olarak dillendirdiğim bir cümleydi bu. Lakin o cümlenin özüne kendi sessizliğini katarak, dudaklarında tüm hür irademi kapattığım yerde kendi aralamazken ne çok yoksun kalmıştım yüzüme vurmayan sıcak nefesi için.
Halbuki o, gözümden düşen yaşları onunla mühürlendikten sonra hep eliyle siler ve yerine küçük küçük buseler kondurarak iz olan yerleri cennet bahçesine döndürürdü. Fakat şimdi? Lime lime olmuş, parçalanmış duygularını hissediyordum. Onun sızısı ağrıyan kalbimin üzerine çöküyordu.
O sessizlik içimde büyürken, kafasını başka bir yöne çevirdi. Az öncesinde gülen ve beni gülüşü ile mest eden gözlerinin gamzesinden mahrum bıraktı.
"Ben," dedi. Alaca sessizlik bozguna uğradı. Yutkunduğunu görüyorken, "Aslında en çok sana benim yetersiz olduğumu görmüyor musun?" demişti. Ve yana kaymış gözleri, beni titrediği yerden bulurken onun da gözlerindeki titreyişi bulmuş olmakla afallamıştım. "Ne yaparsam yapayım, bana güvenmeyeceksin değil mi?"
O eksikliğini hissediyor olduğum ellerinin yoksunluğu tekrardan avuç içlerimden yakalayarak iki elinin arasında sığındırdığı o evine tekrardan alırken, çok şey değilmiş aslında bu evin girişinde boynumdan asılı kalmak. Çünkü nefesim burada kendiliğinden solumayı bıraktı.
"Seni sevdiğime gerçekten ikna olamayacaksın. Hep bir parçanı benden uzak tutacaksın öyle değil mi? Seni her yaranı öpmeye çalıştığımda sen kanamış olduğunu mu hissedeceksin? Jungkook, bir kez olsun can sızından öperken sana olan duygularımı hor görme. Acele oluşum, tüm bunları yapmamın sebebi seni gerçekten avucumun arasında hep kalmanı sağlamak. Kalbinin saydamlığı, duygularının yüzüne vurmuş yansımasında aslında benimde ne kadar çok yorgun kaldığımı görmüyor musun?"
O tutulmuş ellere dudaklarımı bıraktım. Hep o benimkini böylesine usulca öperdi ya, istedim ki bende ona birikmiş ve anlayamamış olduğum sızının kehribarlığında yeşermiş olayım. Bu dünyanın çoğunluğunda biz yek kalalım diye.
"Özür dilerim," diye fısıldadım. "Sana bu kadar bel bağlayıp, kamburunda bir yük kalarak sana yardımcı olamadığım için. Ama sana söz veriyorum. Senin benden vazgeçtiğini görmediğim müddetçe, ben senin avucunun içinde hep kalacağım. Çünkü o sıcak ellerin benim can suyum Taehyung. Kalbimi yerinden çıkaran tek teslimiyetim."