İyi okumalar🌻🌻
•••Evet, üçümüzde bir savaşın ortasına atlayacakmışız gibi arabanın içinde, "Görür onlar,", "Eğer beni gerçekten aldatıyorsa onun boğacağım,", "Üstünde bu sefer çok farklı zıplayacağım ve görecek o gününü!" diyerek duygularımızı ifade ediyor ve bir yandan da, aslında kalbimizin suçladığı gerçeğini göz ardı etmeye çalışıyorduk. En azından bunu ben yapıyordum. Çünkü ihanet benim kırmızı çizgimdi ve ben bununla kesinlikle Taehyung'u affetmeyerek ondan ayrılmaz, aksine onu boğarak nefesini keserdim. Şayet nefesim dediğim o nefes başka bir nefese karışıyorsa.
Boğulduğumu düşündüğümde pencereyi açıp havaya almaya çalıştım, "Şu lanet yere varmamıza ne kadar var Jeongguk?" diye sorduğumda, direksiyonu sıkmış, "Yirmi dakika var," demişti.
Kaşlarımı çatarak elime telefonumu almış, Taehyung'un numarasının üzerine basmıştım. Jimin, "Kimi arıyorsun?" diye sorduğunda, "Yalan söyleyen biricik kocamı tabi ki de!" diye sitem edip, ahizeden birden Taehyung'un sesini duymuş olmakla ani bir manevra ile sesimi çok normal tutmaya özen gösterdim. Tabi bunun için bir kaç kere öksürmem gerekti.
"Sevgilim," dediğimde, bir kaç hışırtı duymuştum. "Efendim Jungkook," demişti sadece. "Sadece Jungkook mu Taehyung!" Diye bir karşılık verdiğimde, Jeongguk dikiz aynasından bana bakmıştı. Bakışlarımı ondan çekerek, akan trafiğe doğru sürükledim.
Sakin ol Jungkook, sakin ol. Daha hiçbir şeyden emin değilsin.
"Özür dilerim, bekle." Diyerek bir kapı kapanma sesi duyduğumda, ona karşı biriken sinirlerim artmış ve sesimin kendimden olan kontörlü kaybolmuştu oracıkta. "Sevgilim." Demişti, o bildiğim ve tanıdığım içtenliğiyle. Yine de şu an bir ön yargıyla yaklaştığımdan, sesine karşı dahi yumuşayamamıştım.
"Bana sevgilim deme!" Dedim, aklımda onun bir başkasıyla birlikte olduğu düşüncesi var oluyor ve bu yüzden bir yerden yere gidip bana böyle seslendiğini düşünüyordum. Yoksa her zaman telefonu açtığı gibi, sevgilim, diye seslenirdi benimle.
Yoksa hormonlarımın kontrolü altına mı girmiştim?
"İyi misin güzelim sen ha?" Diyerek şaşıran sesini gizlemeye çalıştığında, Jimin ön koltuktan kafasını kaldırarak, "Her şeyi mahvedeceksin, çaktırma." demeye başladı ve o an psikolojimin bozukluğu ile gülmeye başladım. Tabi bu sinir dolu, ancak tatlı çıkması için çabaladığım bir gülüştü bu.
"Hayır Taehyung, sadece bugün canım karpuz istiyordu. Biliyorsun istediğim bir şeyi yemediğimde gergin oluyorum." Dedim, bu hallerime fazla aşina olduğu için yadırgamadı bile. "Ama ben sana kıyamam ki bebeğim, işten çıkınca sana alıp geleceğim tamam mı?"
Şanteller atmıştı o an kafamın içinde, "Ne yani işte misin şu anda?" diyerek, gözlerimi yumdum. "Nerede olacaktım ki güzelim?" Dediğinde, dişlerimi gıcırdattım.
Pekala Taehyung, başın çok fena belada bunu bilmeni isterim.
"Öyle mi? Bana çilek, kimbap ve seninle şu yıldönümümüzde gittiğimiz, benimde somon balıklarını çok beğendiğim yerden bir paket ocakta kızartılmış balık getirmeni de istiyorum Taehyung!" Dedim. Tanrım aklıma daha çok seçenek geliyordu ki, midem bulanmıştı. Birazda canım istemişti. Biraz değil, stresten ötürü hepsini bir anda yiyebilirdim.
"Ama orası çok uzak." Diye yakınmaya başladı. "Umrumda değil." Dedim. "Sana işinde kolay gelsin sevgilim." Sevgilim kelimesini bastıra bastıra söyleyerek suratına telefonu kapatmak için kulağımdan çektim. "Ama güze-" bir şeyler demeye çalıştığında, kapat düğmesine sertçe basıp yüzüne kapattım telefonu. Artık ona dair bir ses yoktu.