Bu bölüme bol bol yorumcuklar istiyorum. Duygularınızı okumayı çok isterim.
İyi okumalar 😭
***Hesabı ödenmemiş borçların tek tek masaya yatırılması gerekiyormuş gibi, iki kardeş, tek bir bedende büyüyerek şu hale, ayrı ayrı gelen iki türdeş varlık olarak karşılıklı otururken her ikisinin de oturduğu sandalyede batar haldeydi. Gözler, biri ah dese yaş dökecek haldeydi. Biri bir vah dese feryat ödeyecek haldeydi. Şimdi gözlerin bahşedilmiş nurları birbirinden kaçıyor, kısık soluk nefes alıyordu.
Jeongguk o nefesin içinde, kardeşinin kokusunu duyumsadı. Zayıftı ama güzel geliyordu. Kirpikleri birbirine usulca değdi. Elleri masanın üzerinde kendi eline kavuştu öylece. Gün batımın vaktinde hava da kurşuni renkler vardı. Renklerin sürdüğü yerde, geçmişine dudak büktü.
Jeongguk hiç hazır olmadığı konuşmayı yapacak iken nereden başlayacağını bilemiyor, kalbi onu öylesine çarpıtıyordu ki, nefes alabildiği için şükür ediyordu.
"Evet," dedi, Jungkook. "Seni dinliyorum." Jeongguk, ona bakan sıkılgan gözlere bakarken, yutkundu sertçe.
Susmak ne kolaydı oysa, yüreğine sığındırırdıkları ile baş etmek kolay iken şimdi onu dışa vurmaya cesareti yoktu. Seokjin'in dahi bunu anlatması uzun zamanı almıştı. Ve şimdi vebalin hükmü tam karşısında iken zorlanıyordu.
"Özür dilerim," diye fısıldadı. Sesini kaybetmiş gibiydi. Jungkook o buruşmuş yüze kaşlarını havalandırıp baktı. "Hangisi için, hangileri için özür diliyorsun Jeongguk. Seni hangi hataların için affetmemi istiyorsun." Dedi, göğsü o acılar içinde kıvırınırken bir özür tuz olup daha çok sızlatmıştı orayı.
"Her şey için," dedi önce. "Sana kardeş olduğumu hissettirmediğim her an için özür dilerim." Diye gözleri titreyerek kardeşine kaçırdığı gözleri ile tekrardan baktı.
Jungkook'un dudaklarından acı dolu bir gülüş çıktı. Bunca zaman sonra bir özür artık neye yarardı ki? Pişmanlık neye yarardı? Bununla dişleri birbirine battı. "Sence bir özür yeterli mi? Beni mahvettiğin anlara yeterli mi? Beni sözlerinle kırdığın her an için bir özür yeterli sanıyor musun Jeongguk?" Dedi, sırtını sandalyeye yasladı.
Onunla artık çekinmeden konuştuğu için biraz olsun rahatlamıştı. Ama yine de güçsüz hissediyordu kendisini. O da bu zamana kadar aklında kazılı kalmış kardeşinin o şekilde görünmüyor olmasıydı. "Yeterli değil. Biliyorum." Dedi Jeongguk. Elleri yumruk oldu. "Öyleyse neden özür diliyorsun?" Diye sordu. Ama Jeongguk, dayanamayarak karşında tane tane göz yaşı dökmeye başladığında, "Ben boğuluyorum Jungkook. Ben çok acı çekiyorum." demesi ile yüreğine keskin bir acı sızdı.
Kardeşini ilk kez hisseder gibiydi. Sesini ilk kez işitir gibiydi. Çünkü Onun ilk defa ağladığını görüyordu. Bununla bile darmadağınık olmak üzereydi. Yine de birikmişti o da. Tükenmemişti. Onda da bir şey kalmamıştı ki. Bundan mütevellit oynattı dilini, yüzü yaşla ıslanmaya başlamış kardeşinin orayı silmeye çalışmasıyla.
"Sen şimdi acı çekiyorsun. Senin vicdanın yeni ayağa kalkmış, onun acısıyla gelip kapıma özür diliyorsun. Ben o yılların içinde bir odada kıvranırken, bir hiç gibi duruyorken neden çalmıyordun kapımı Jeongguk? Şimdi gelmişsin buraya kadar." İç çekti. Sesi kısıldı. Şu an ona her şey öylesine tezat görünüyordu ki, bocalıyordu. "Bir de özür diliyorsun."
"Gelemezdim." Dedi Jeongguk. Göz yaşlarını durdurmaya çalıştı. Kardeşine ulaşmak istedi. Ama nasıl yapacağını bilmiyordu. Kafasının içinde bir avare başı boş geziniyordu. Aciz kurdu onu aşağılıyordu. Aslında dünya onu hep aşağılıyordu. O bunu anlatmıyor diye, bu onu dillendirmiyor diye mi güçlü veya acımasız görünüyordu?