İyi okumalar 🌻
Üç Alfa, kendi araçlarından teker teker indiğinde iş yerlerinden acele ile çıktıklarından dar kesimli siyah takım elbiseleri ile baş döndürücü görünmeye devam ediyorlardı. Film setini aratmayan sahne geçişinde her biri gözlüklerini yavaşça çıkarmış ve yan yana dizilirken hint rüzgarının esip geçmesi ile saçlarının o fönleri dağılarak onlara serseri bir hava katmıştı.
Yüzlerindeki ciddi ifadelerine nazaran sanki az önce araçlarının içinde telefonları ile konferans bir görüşmeyi birbirlerine bağırarak yapmamışlar gibi, şimdi oldukça sakin ve kendilerinden emin bir halde duruyorlardı.
Doğru yerde olduklarını Jeongguk'un aceleden doğru park edilmemiş olan aracının önündeyken anlamıştılar. Her biri kaşlarını çatıyor ve üçlünün arasında kafa yakıcı isim olarak öne atılan Taehyung, "Buraya gelmek bence kesinlikle Jimin'in fikriydi," diye öne atılıyordu. Bunu homurdanarak yaparken, Namjoon eşini müdafaa etmek adına ona doğru döndü ve bir eli cebindeyken, "Benim aşkımın bununla hiçbir ilgisi olamaz," dedigi anda yüzünü buruşturdu. "Diyemiyorum bile. Kesinlikle Jimin onları buraya getirmiştir." Sonra birbirine karşı sormaları gereken o doğru soruyu sordular. "Ama neden?"
Taehyung sıkıntı ile iç çekti. Seokjin ise Jeongguk'u düşünüyordu. Çok hassas olduğu için şu anda korktuğunu ve yanında olması gerektiğini hissettiğinden içi sıkıntıdan patlamak üzereydi.
Taehyung, Jungkook ile olan görüşmelerini kafasının içinde tartarak nihai bir sonuca vardı ve bunu büyükleriyle paylaştı. "Jungkook bizim burada olduğumuzu sanıyordu, çünkü telefonda bana küfür etmemek için zor duruyordu." Dedi.
Seokjin onun dediklerini duymayarak, "Jeongguk, korkmuş olmalı." demişti, gözlerini yummuş ve iç geçirerek derin bir nefes almaya çalışmıştı. Boğulduğunu hissediyordu.
Taehyung şu anda en savunmasız olanın kendi eşi olduğunu düşündügünden, "Farkındaysanız Jungkook hamile ve çok hassas." dive ilgiyi kendisine çekmek için yüksek sesli yakınmıştı.
Namjoon ise ortamı yumuşatmak yerine daha da alevlendiriyordu. Bunu bile isteye yapmıyordu aslında, o sadece eşini çok iyi tanıyordu. "Jimin var orada, bu da demek oluyor ki başları daha çok belaya girecek." Sonra diğer ikisine dönerek, omuzlarını sıktı. Orduya yeni katılmış askerleri cepheye giderken cesaret vermek ister gibiydi. "Hemen gitmemiz gerek, eşlerimizi oradan kurtarmalıyız. Zaman için hiç güzel haberler vermediler bana."
"Zaman kaybediyoruz ve muhtemelen şimdi birilerine yem edilecekler. Burası," Taehyung bir cesaretle kafasını kaldırdı. Gece klübünün girişine baktı.
Onlardan kat ve kat iri duran adamlar sigara içerken, biraz ürkünç göründüklerini düşündü. Ve hayliyle sadece üçünün buraya elini kolunu sallayarak birilerini alıp çıkaracağına ise hiç mi hiç ihtimal veremedi. Taehyung gerçekçi biriydi. Bu konuda da yanılmıyordu. Diğerlerinin de oraya bakması için başı ile karşı çaprazında duran tarafi işaret etti. "Sizce şu adamlar bizi içeriye alacaklar mıdır? Baksanıza şu tiplere. Hiç sanmıyorum kolaylıkla alıp çıkacağımıza." Seokjin dudaklarını birbirine bastırarak, öfkeyle soludu. "Eşlerimiz onlar, tabi ki de alıp çıkarız. Buna karşı gelmeleri çok saçma olur."
Taehyung adamın kapının kenarında duran çöplüğe yarım bıraktığını sigarasını fırlatırken eğildiğini izlerken, dikkatini belinde duran silah çekmişti. Sessizce, "Adamlar silahlılar," dedi.
Namjoon, "Korkmayın," dedi ve kendi belinde duran silahını kaldırdığı ceketinin içinden göstererek onları kendince yatıştırmaya çalıştı. "Benimde elbette kendime göre oyuncaklarım var."