Bölüm 23: Yüzüğe Karşı Taç

180 30 0
                                    


Bir müddet yürüyüşümüzden sonra olağan dışı güzellikteki bir göle varmıştık; etrafı ve bizimde şu an üzerinde olduğumuz dev kayalıklarla çevrilmiş ve bu kayalıklardan aşağıya sarkan mor, sarı, mavi rengindeki sarmaşık bitkileri vardı, göl baya genişti ama dibi görünmüyordu zira suyu sanki az önce saydığım sarmaşıklardan renk alıyormuş gibi rengarenkti ve birbirine karışmayan renkler gölün içerisinde dans eder gibi hareket ediyorlardı. Göz alıcı derecede muhteşem.

''şifa kaynağımız. Derban Gölü.'' Yanıma sokulan ve hayranlıkla izlediğimi gören Demirkıynak ciddiyetle söylemişti bunları. Sadece ben değil diğer herkes, Tepegözler bile göle hayranlıkla bakıyorlardı. Gerçekten de büyüleyiciydi.

''devam edin!'' diye bağıran ve adının Kavçin olduğunu öğrendiğim parsın üzerindeki lider demirkıynak öfkeliydi, başından beri. Bize güvenmiyordu ki haklıydı. Biri gelip beklenilen Hakan olduğunu ilan ediyordu üstelik hiçbir vasfı gözle görülür değilken. Hepimiz bu muazzam yaradılışlı gölü terk edip yolumuza devam ettik ki çok kısa süre sonra iki Tepegözle karşılaştık. Kavçin onlarla farklı bir dille konuştuktan sonra yeni fark etmiştim, bu onların diliydi ama bizim dili nereden biliyorlardı?

İki tepegözle anlaşan Kavçin parsın üzerinden inmeden bize dönüp baktı, yüzünde sinsi bir gülüş vardı, ''buraya iyi bakın, bundan sonrası sizin için ya uçmağ olacak ya da tamağ.'' Bizi korkutmak için elinden geleni yapıyordu ve kısmen etkili oluyordu. Onunla karşılaştığımdan beri bu devasa yaratıklardan korkan Akel şimdiye kadar iyi dayanmıştı ama o an eli kolumu buldu ve korkulu gözleri benden yardım dilendi, ''kendine gel Akel, buradan sağ çıkacağız.'' Karalıydım, olmasam da öyle olmak zorundaydım zira bu kalbimi heyecanlandıran kız bana güveniyordu ve bana güven veriyordu. Gözleriyle beni onayladıktan sonra bize bakan Ena ile birlikte tek başımıza yürüdük. Önümüzde sadece devasa ağaçlar ve çalılıklar vardı ama etrafımızdaki tepegözler bizim ilerleyişimizi heyecanla bekliyorlardı. Herhalde önümüzde bir geçit olmalıydı ve biz bu geçitten geçtikten sonra başka bir yer görünecekti, sanırım. Emin görünen ama diğer bir taraftan ödüm kopa kopa attığım adımlarla nihayet iki ağacın arasındaki boşluğu yaklaşmış ve derin bir nefes alarak ilerisine geçmiştim. Evet, tamda tahmin ettiğim gibiydi. Burası başka bir yerdi. Çok estetik bir biçimde oyulmuş bir mağaranın içindeydik; sütunları beyaz ve duvarları mermer olsaydı burasının bir saray odası olduğuna inanırdım ama burası artık alışık olduğum mağaralardandı. İçeride onlarca bebek tepegöz ile başlarında bekleyen demirkıynak vardı, hepsi hayretle bize baktıklarında salladıkları beşikleri durdurup öylece beklediler. Tam karşımızda bir taht vardı ve o da şeflerinin tahtı olmalıydı, yerde ve minderlerden oluşuyordu. Arkamızdan kimse gelmemişti ve arkamızda ise mağaranın duvarı mevcuttu yani kaçış yoktu. Kalbimin atışlarını boğazımda hissettiğim sıralarda nihayet sessizlik bozuldu ve bir Tepegözün sesini işittik. ''Tepegözlerin yuvasına hoş geldiniz.'' Tok ve tüm dikkatleri üzerine çeken bu erkek sesinin sahibi şimdi gözümüze ilişmişti. Sol tarafta görünmeyen bir kapıdan içeriye girdi ve bizi süzerek konuşmaya devam etti, ''ben Şazmab, bu adanın lideri ve tüm Tepegözlerin şefi,'' tahtına oturduğunda görmüştüm o meşhur yüzüğü; demirden yapılma ama üzerinde değerli olduğu anlaşılan altı tane küçük taş vardı. Adamın sol yüzük parmağının dibinin bir kısmını tamamen kaplıyordu ve benim olmasa da Akel için bir bilezik olabilecek genişlikteydi, ''peki ya sen?'' diye soruyu işittiğimde tüm gözlerin benim üzerimde olduğunu henüz fark etmiştim, yüzük beni büyülemişti ve tümüyle ona odaklanmıştım ki adamın yüzünü bile şimdi fark ediyordum, ''Geray, Naranın eski baş komutanı Zafir'in oğlu.'' Baya bir kası olan Şazmab'ın yüzü üçgen ve gayet kemikliydi. İnkâr edemezdim, asil biriydi ve bunu ona bakarken bile anlayabiliyordum. Asalet her yerinden kokuyordu. Ama benim sözlerimden sonra tek gözü açılabildiği kadar açıldı ve yüzü ciddiyetini kaybedip afalladı, ''Naranın baş komutanı Zafir'in oğlu mu?''

MAROBİS (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin