Kendini belli eden karanlık...
Hareket etmemi engelleyen eller beni sıkıca tutuyor.
Ağır bir koku her yeri sarmış, karanlıkla uyum içinde.
Boynuma yaklaşan sivri dişler...
Ağlıyorum ama direnmiyorum.
Korkuyorum ama izin veriyorum.
Amalar gereksiz. Ve... Çünkü ben yapıyorum. Korkuyorum ve izin veriyorum...
En sonunda bir bağırtı kulaklarımı dolduruyor.
Nefes nefese uyandım ve üstümdeki yorgana yüzümden damla damla akan terlerimi sildim.
Herkes rahatça uyuyordu. Kimseyi uyandırmaya hakkım yok...
Bu saatte dışarı da çıkamazdım, kafamı dağıtmak için televizyonu da açamazdım, başka ne yapabileceğimi düşünüyordum yatağımda oturup.
Içime dolan korku ile perdeyi aralayıp karşımdaki pencereye baktım.
Birisi perdeyi açıp, cama yaslanmış bir şekilde Ay'ı izliyordu.
Bir anda bu tarafa doğru döndüğünü fark edince sanki çok bakılabilecek yer varmış gibi etrafa bakıyormuş gibi yapmaya başladım. Açıkçası kim olduğunu da görmedim ama gündüz başıma bela alacağım kesin.
Peluşlarıma sarılarak tekrar uyumaya çalıştım. Gözlerimi her kapattığımda o sivri dişleri yine gördüğüm için uyumak işkence gibi...
Uykumu berbat bir şekilde tamamlamış, sabah Jaehwa'nın üstüme atlaması ile uyanmıştım. Bugün cuma ve ilk ders herkes kütüphanede olacak. Boş yer bulmam gerektiği için Jaehwa'ya sade bir şekilde günaydın dedim ve okul kıyafetlerimi alıp Taki'den önce davranarak banyoya girdim.
Bir kurttan hızlı değilim belki ama o beni fark edene kadar gayet hızlı ilerlemiştim.
"Gıcıksın Tenshi-kun." ~Taki
Taki'ye sorarsanız benim 3 adım var. Soya, Cheonsa ve Cheonsa'nın japoncası Tenshi. Bana doğru düzgün Cheonsa dedikleri yok ama Taki arada Tenshi diyor.
Banyoda işim bitince salon ve daire kapısının birleştiği duvarın kenarında duran 12 çantadan kendiminkini aldım ve beni pür dikkat izleyen Nicholas'ın çantasına tekme attıktan sonra "Ben çıkıyorum! Kütüphanede cam köşesini kapmam gerek!" Diye bütün herkese hitaben bağırdım.
"O tekmenin hesabını okuldan sonra vereceksin. Git şimdi." ~Nicholas
Bugün şifreyi öğrenme umuduyla peşimden kapıyı kapattım ve ayakkabımın bağıcıklarını açılmayacak şekilde, Byeol unnienin tabiri ile "kör düğüm atar gibi" bağladım ve ayağa kalktım.
Arkamda duyduğum hışırtı ile vampirlerden biri olduğunu anlamıştım. O taraftan gelebilecek başka kimse yoktu.
"Bu biraz... Tehlikeli değil mi?" Diye sordum, gözümün önünde paketteki kanı pipet ile içen Heeseung sunbaeye bakarak.
"Değil. Kimin nerede olduğunu anlayabiliyorum. Binada sesler yankılanıyor. Burada olan ve kanının bile kokusunu alamadığım bir tek sen varsın." ~Heeseung
Kırmızı gözleri beni gerdiği için bir şey diyemedim ve yürümeye başladım. O da yanımdan yürüyordu.
"Senin getirdiğin kutudaki son kan. Neredeyse bozuluyormuş. Normalde soğukta durması gerekir. Ve insan kanı değil. Insan kanı olsaydı Niki sana asla teşekkür etmezdi. Ayrıca, gecenin bir vakti kalkıp milletin evini mi dikizliyorsun?" ~Heeseung
"Ne alakası var? Sadece kabus görmüştüm ve biraz rahatlayabileceğimi düşündüğüm için camdan dışarı bakıyordum." ~Cheonsa
"Bende kabus gördüm. Ama senin gibi başkalarına bakmıyordum." ~Heeseung
"Sunbae-nim, benimle neden uğraşıyorsunuz?" ~Cheonsa
Kapıyı açıp geçmesini beklemiştim. Geçtikten sonra da elini uzatıp kapıyı tutmuş ve benim geçmemi beklemişti. Kapının da hızlıca tamir edilmiş olması... Kesinlikle benim cadılardan birinin işi.
"Seninle uğraşmıyorum. Asıl amacım sana bir şekilde teşekkür etmek. Dün Niki ve Jake sana teşekkür ettiklerini söylediler." ~Heeseung
"Teker teker mi edeceksiniz? Onlar etti işte, ben hepinize sayıyorum." ~Cheonsa
"Öyle olmaz. Hiç konuşmadığın Jungwon bile bir şeyler bulduğunu söyledi. Ben altta kalamam. Hem... Zaten Jake ve Niki'nin teşekkürünü çok sevmiş olmalısın." ~Heeseung
"Futbol bana göre değil sunbae-nim. Ama teşekkür ettiler sonuçta." ~Cheonsa
"Onu demiyorum. Yani Jake ile bir şeyler yapmış olmayı... Niki Jake'den hoşlandığını söyledi." ~Heeseung
"Öyle bir şey yok! Kafasına göre bir şeyler uydurup herkese söylemeyi kessin!" ~Cheonsa
"Saçın..." ~Heeseung
Elimi saçımın renkli kısmına götürdüm ve saklamaya çalıştım.
"Evet... Soğuk ve sıcakta renk değiştiriyor." ~Cheonsa
"Anladım... Ama renklerin tam tersi olması gerekmiyor muydu?" ~Heeseung
"Öyle, bir garip. Şimdi maviye döner zaten." ~Cheonsa
"Kolyenin de rengi değişti. Benden saklayamazsın. Sen bir cadısın." ~Heeseung
"Sessiz ol!" ~Cheonsa
"Inkâr etmeni beklemiştim. Demek gerçekten öylesin. Güçlerin neler?" ~Heeseung
"Neden her elini salladığın cadıymış gibi konuşuyorsun?" ~Cheonsa
"Sen benim sırrımı biliyorsun. Artık bende seninkini biliyorum. Ve az önce gözünün önünde kan içmeme rağmen normal davrandın. Ben ne yapayım istersin? Tanıdığım her vampire haber mi vereyim?" ~Heeseung
"Yapmazsın... Değil mi?" ~Cheonsa
"Yapmam. Ama yapsam bile tanıdığım bütün vampirleri sende tanıyorsun." ~Heeseung
"Niki biliyor... Ama diğerlerinin öğrenmesini istemiyorum." ~Cheonsa
"Sunoo insan olmadığını öğrenince çok üzülecek." ~Heeseung
"Neden?" ~Cheonsa
"Boşver. Hadi okula kadar yarışalım. Güçlerimi kullanmayacağım. Seninde benzer güçlerin yoksa tabii." ~Heeseung
"Tamamen beceriksizim." ~Cheonsa
"Kaybeden, kazananın çantasını kütüphanede yer bulana kadar taşır." ~Heeseung
"Anlaştık." ~Cheonsa
Bir anda koşmaya başlamıştı. Bana da haber vermeli!
"Sunbae! Bu haksızlık!" ~Cheonsa
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOON ⚜ ENHYPEN × &TEAM ✔
Fanfiction𝐾𝑒𝑛𝑑𝑖𝑛𝑖 𝑏𝑒𝑙𝑙𝑖 𝑒𝑑𝑒𝑛 𝑘𝑎𝑟𝑎𝑛𝑙ı𝑘... 𝐻𝑎𝑟𝑒𝑘𝑒𝑡 𝑒𝑡𝑚𝑒𝑚𝑖 𝑒𝑛𝑔𝑒𝑙𝑙𝑒𝑦𝑒𝑛 𝑒𝑙𝑙𝑒𝑟 𝑏𝑒𝑛𝑖 𝑠ı𝑘ı𝑐𝑎 𝑡𝑢𝑡𝑢𝑦𝑜𝑟. 𝐴𝑔̆ı𝑟 𝑏𝑖𝑟 𝑘𝑜𝑘𝑢 ℎ𝑒𝑟 𝑦𝑒𝑟𝑖 𝑠𝑎𝑟𝑚ı𝑠̧, 𝑘𝑎𝑟𝑎𝑛𝑙ı𝑘𝑙𝑎 𝑢𝑦𝑢𝑚 𝑖𝑐̧𝑖𝑛𝑑𝑒...