"Yabangülü getir bana." ~Douglas
"Yabangülü mü?" ~Heeseung
"Evet. Sen getireceksin. Kendin koparacaksın." ~Douglas
İyi de... Bir vampirin tabutunun üstüne yabangülü dalı koyarsan o vampir bir daha tabutundan çıkamaz diye biliyorum. Öyleyse ona dokunmasında bir sakınca yok mu?
"Tamam..." ~Heeseung
"Hayır! Tamam değil! Seni yarasa çorbasına çeviririm! Düzgün şeyler iste!" ~Cheonsa
"Musheu! Musheu!" ~Mush
"Bu küçük mantar niye sinirleniyor? Seni bahçeye ekerim, uslu dur. Ve, hayır. Ya kanını ver, ya da o yabangülü getirsin." ~Douglas
"Sana kutsanmış, gümüş bir mermi versem?" ~Cheonsa
Sunduğum teklif çok dikkatini çekmiş olacakki, sırıtarak bana baktı.
"Kabul." ~Douglas
"Onu nereden bulacaksın, çok merak ediyorum." ~Heeseung
Cebimde sakladığım gümüş mermiyi çıkardım ve avcumun içinde sıkıca tuttum. Ona verip vermemek arasında ikilemdeydim. Çünkü bu Seventeen'in "avladığı" vampiri öldüren mermiydi. Bunu o vampirin mühürlüsüne vermek istiyordum.
"Çok arada kaldın. İstersen verme." ~Douglas
"Heeseung, kalacak başka bir yer bulabiliriz." dedim, kendimden emin bir şekilde. Aklımda hiç bir yer yoktu, neden bu kadar emindim ki?
"Hayır. Yabangülü dalını getireceğim." ~Heeseung
"Hayır, hayır. Seni kurtarmak için çabalaması hoşuma gitti. Anlaşılan gözlerini okuyamıyor. İsteğini bilseydi, şu an yüzümün sağ tarafı gibi sen yanmış olurdun. Bu yüzden... Neden isteğini gerçekleştirmiyorsun?" ~Douglas
"Hayır, olmaz. Asla." ~Heeseung
"Onun sana ait olduğunu söylemiştin. Bu durumda istediğin zaman kanını içebilirsin." ~Douglas
Ye-yeniden mi? Gece iyileşirim demiştim ama... Acıtıyor... Çok acıtıyor. Ve korkutucu. Hemde çok...
"Evet, bana ait. Ama sadece kanı değil, her şeyi. Bu yüzden ona tekrar zarar veremem." ~Heeseung
"Onun daha önce kanını içtin mi?! Yaa... Bunu yapmamışsındır diye düşünmüştüm. Abin duysa çok üzülürdü. Bence... Tekrar içebilirsin. Bu saatler vampirler için pek tekin değil. Yoksa, onun kanını ben mi içmeliyim?" ~Douglas
"Neden kafama girmeye çalışıyorsun?!" ~Heeseung
Abisini kullandığı için böyle...
Heeseung'ın elini tutup, fazla endişelendiğimi belli etmemeye çalışarak konuşmaya başladım; "Heeseung, bizim durumumuz farklı. İnan ki üzülmezdi. Sen söyledin... Zaten her zaman isteyeceksin. Lütfen, sinirlenmene gerek yok. Bir şey yok."
"Mühürlü müsünüz yoksa? Birbirine bu kadar bağlı olan insan dışı varlıklar başka bir şey olamaz." ~Douglas
"Ne? Sende mi bizi öldüreceksin? Cidden, neden herkes buna karışıyor? O kadar belli mi? Sadece ona bir zarar gelmesini istemiyorum." ~Heeseung
"Ona değil, kendine bir zarar gelmesini istemiyorsun! Kanı için onu kandırıyorsan, iyi! Ama içmemek için direnip, onu başka bir şey için kandırma! Canavar dediğin buna denir Lee Heeseung! İnsanların kanını içen vampirlere değil! Öyleyse, insanlar da hayvan eti yiyor, onlar da canavar! Ya da hayvanların yedikleri yiyecekleri tüketiyor, onlar da canavar! Ben ya da onlar değil, canavar olan sensin! Kızı bırak ve derhal buradan defol!" ~Douglas
"Ne? Hayır. Heeseung beni kandırmıyor." ~Cheonsa
"Söyle ona. Söyle!" ~Douglas
"Kandırmıyorum." ~Heeseung
"Gerçeği söyle, canavar! Mühürlüne ihanet edecek kadar canavarsın sen! Ben ne yaptım, biliyor musun? Sırf o yaşamaya devam etsin diye onu bir vampire çevirdim. Ve ne oldu? Yine öldü. Lanet olası bir kurt onu öldürdü! Şimdi ona dokunamıyorum, kokusunu içme çekemiyorum, her istediğimde konuşamıyorum, göremiyorum... Sadece aynadaki buhara birlikte yazılar yazıp konuşuyoruz. Ve ben o aynada kendi yansımamı bile göremiyorum. Ama işe bak, ruhu bu dünyada olduğu için kalbim sağlam ve çürümüyorum. Çünkü biz birbirimize ihanet etmedik. Ben senin gibi değilim. Ben bir canavar değilim." ~Douglas
Hayır. Heeseung bir canavar değil... Hayır. Sadece beni korkutmaya çalışıyor. İnanma. İnanma. Hayır Soya, inanma. İnanamazsın. Hayır... Hayır...
Heeseung'ın ışınlanması ile kendimi boşlukta hissetmiştim. Douglas'ın sinirli ve dolu gözleri ile, benim dolu ve çaresiz gözlerim karşı karşıya kalmıştı.
"Ben sana bir şey yapmayacağım, sende bir cadı olduğun için onu bana geri getireceksin. Anlaştık mı?" ~Douglas
"Ben... Ne dediğini anlamıyorum. Benim vampirim... Heeseung... Şimdi ne olacak? Nereye gitti? Yanlız mıyım? Beni bıraktı mı? Ne yapacağım? Geri ge-" ~Cheonsa
"Titreyip ağlamayı kes ve anlaşmayı kabul et!" ~Douglas
"Bana bağırma!! Bütün evini ateşe veririm!!" ~Cheonsa
"Aptal güçlerin hiç bir işe yaramaz! Zaten her şey senin yüzünden oldu!!" ~Douglas
"Ben bir şey yapmadım!! Heeseung'ı benden uzaklaştıran sensin!!" ~Cheonsa
"Benim sevgilim senin aptal sevgilin yüzünden ikinci kez öldü!!" ~Douglas
Olduğum yere çöktüm ve çöktüğüm yerde ellerimi önüme koyup, göz yaşlarımın ellerimin üstüne patır patır damlamasına izin verdim. Ne olmuş olabilir ki? Heeseung ne yaptı ki? Hayır... Benim vampirim yapmaz. O... O iyi bir vampir. Diğerleri gibi değil. O bir canavar değil. O beni kandırmadı, bir şey yapmadı.
"Şimdi bir cadı olarak, sevgilimi geri getir. Sana büyü kitabını getireceğim." ~Douglas
Ben yapamam... Daha önce yapmadım. Hiç birimiz yapmadık. Biz... Cadı olmak nedir bilmiyoruz ki. Hele ki ben... Sadece aptal olmayı biliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOON ⚜ ENHYPEN × &TEAM ✔
Fanfiction𝐾𝑒𝑛𝑑𝑖𝑛𝑖 𝑏𝑒𝑙𝑙𝑖 𝑒𝑑𝑒𝑛 𝑘𝑎𝑟𝑎𝑛𝑙ı𝑘... 𝐻𝑎𝑟𝑒𝑘𝑒𝑡 𝑒𝑡𝑚𝑒𝑚𝑖 𝑒𝑛𝑔𝑒𝑙𝑙𝑒𝑦𝑒𝑛 𝑒𝑙𝑙𝑒𝑟 𝑏𝑒𝑛𝑖 𝑠ı𝑘ı𝑐𝑎 𝑡𝑢𝑡𝑢𝑦𝑜𝑟. 𝐴𝑔̆ı𝑟 𝑏𝑖𝑟 𝑘𝑜𝑘𝑢 ℎ𝑒𝑟 𝑦𝑒𝑟𝑖 𝑠𝑎𝑟𝑚ı𝑠̧, 𝑘𝑎𝑟𝑎𝑛𝑙ı𝑘𝑙𝑎 𝑢𝑦𝑢𝑚 𝑖𝑐̧𝑖𝑛𝑑𝑒...