Müzik, kahkahalar, insanlar...
Herkesin keyfi yerinde.
"Vakit geldi." diyor bir ses, şefkat dolu, ağlayacak gibi.
İlerliyorum, yanımda en az üç kişi daha var.
Her şey berbat oluyor; herkes saldırganlaşıyor, kaçışıyor, canavarlar etrafta geziyor...
Onları durdurmak için birisi salonun ortasına geliyor.
Bana elini uzatıyor ve gelini olmamı söylüyor.
Kabul ediyorum ve bana uzattığı elini tutuyorum.
Her şey daha da berbat oluyor. Bir kabusun içinde acı duyuyorum.
Herkes ağlıyor ve başka bir ses duyulmuyor.
Ben etrafı göremiyorum.
Hareket edemiyorum.
Nefes alamıyorum.
Acıyı hissedemiyorum.
Düşünemiyorum.
Ölüyorum.
Hayır...
Öldüm.
Hatırlayabildiğim bu kadardı çünkü artık bunun bir yaşanmışlığı vardı. Hiç bir şey aynı değildi ama farklı da değildi kesinlikle. Heeseung'ın dediği gibi; aşk yüzünden olmaması gereken bir çok şey olmuştu. O gece kabus görmüştüm ve canımım yanması ile uyanmış, korku ile birleşince geceyi herkese zehir etmiştim. Sunoo gelmeden sakinleşememiştim. Annem ve babam ne yapsa deli gibi ağlamaya devam etmiştim. Sunoo en sonunda benimle birlikte uyuyakalmıştı.
Hiç bir şey balodan önceki gibi değil; kimse yüzümüze bakmıyor, kafaları hep aşağıda, önümüze geçmiyor, hep arkadan yürüyor, tek kelime etmiyorlar.
Bu, yurda gelene kadar sürdü. Herkes yaralıydı ve bu yüzden Mari unnienin bu gece işi yoğundu. Çünkü o da bitkin olduğundan güçlerini zorla kullanıyor gibiydi. Kendi zor iyileştirmişti.
Vampirlerin dairesi boştu çünkü hepsi gümüş yaralarını iyileştirmek için Mari unnienin yanındaydı. Heeseung ile ben ise vampirlerin dairesindeydik.
İçeriye adımımı attıktan sonra bir kaç adım daha ilerledim ama Heeseung'ın peşimden gelmediğini anladığımda, durup ona döndüm.
"Sorun ne? Yaraların çok mu acıyor?" diye endişe ile sordum. Şu an kendi yaralarımın acısından, onun acısını hissedemiyordum.
"Yaralarım mı? Hayır... Başka bir şey." dedi, yere bakarak.
"Ne? Nasıl başka bir şey? Canın yanıyor mu yani? Neden?" dedim, ona doğru gidip.
"Kalbim acıyor... Senden-... Sizden uzak kalmak istemiyorum ama artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyorum. Her zaman yanınızda olacağım ve sizi koruyacağım, söz verdiğim gibi. Mühürlünüz olarak, neye ihtiyacınız varsa elimden geleni yapacağım." ~Heeseung
Bu... Garipti.
"Öncelikle, bu konuşma oldukça garipti. Ve konuşma tarzın çok komikti. Bana sen demek yerine siz dedin. Ne kadar komik olduğunun farkında değil misin?" ~Cheonsa
"Kusuruma bakmayın ama ben bir komiklik göremiyorum. Siz öyle diyorsanız, öyledir." ~Heeseung
Ne? Ciddi değil, dimi? Ciddi olamaz çünkü.
"Kes şunu." ~Cheonsa
"Neyi kesmemi istiyorsunuz bilmiyorum." ~Heeseung
"Sana kes şunu dedim! Komik değil! Hiç eğlenceli değil!" ~Cheonsa
"Lütfen bana karşı açık konuşun, söylediklerinizi anlayamıyorum." ~Heeseung
"Yere bakmayı kes! Bana bak! Benimle bu şekilde konuşmayı kes!" diye bağırdım, dolu gözlerimle. Yerden kafasını kaldırıp bana baktığında, benimki gibi dolu olan gözleri ile karşılaştım. Neden... Ne bu ciddilik? Neden böyle konuşuyor? Bu beni korkutuyor... Beni üzüyor.
"Emredersiniz." ~Heeseung
"Yeter! Kes dedim! Kes şunu! Lütfen! Neden orada duruyorsun? Neden bana sarılmıyorsun? Kalbin neden acıyor? Bana dokunsan geçmez mi? Neden böyle davranıyorsun? Neden böyle konuşuyorsun? Beni korkutuyorsun..." dedim ağlayarak. Daha fazla dayanamıyorum. Üstüme bir yük binmişti, annemin ve babamın özlemi bastırmıştı ve şimdi bu şekilde davranması beni korkutuyor.
"Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum." dedi ve dolu gözlerinden, bir damla yaş yere damladı. Birlikte ağlayabiliriz... Neden böyle yapıyor?
"Ne? Aptal kraliçelik oyunu umrumda mı sanıyorsun? Cidden bana itaat mi edeceksin? Beni gerçekten bir kraliçe olarak mı görüyorsun? O zaman emrediyorum, eskisi gibi davran! Benimle bu şekilde konuşma. Beni korkutma. Ben herkesin kraliçesi olmak istemiyorum... Bir gecede her şey değişemez... Sadece senin kalbinin kraliçesi olsam bana yeter. Tek isteğim bu." ~Cheonsa
Ben, titreyen sesim ve gözümden akan yaşlarla konuşurken, o hiç bir şey demeden, aralıksız ağlamaya başladı. Nefes alıp vermiyor, sanki sadece ağlıyordu. Hıçkırarak ağlamaya başlayacaktı böyle giderse.
Asıl ben ne yapmam gerektiğini bilmiyorum... Neden böyle ağlıyorsun? Ne zaman ağlaman sona erecek? Ne yapsam sona erer? Elim ayağım birbirine girdi, titriyorum...
"Yapma... Üzülmeyi kes. Yurdun her yerinden kan kokusu geliyor ama hepsi midemi bulandırıyor. Çünkü mühürlün olarak seni üzdüm... Ve üzüyorum. Ne yapmam gerekiyor bilmiyorum. Bu kehaneti bozan bendim. Şimdi senin bakış açını bozamam..." ~Heeseung
Yanına gidip sarıldım ve o da kollarını bana sardığında, birlikte ağlamaya devam ettik.
Bu gece neyin ne olduğunu, kimin kim olduğunu, konuşulanların ne dediğini hiç bilmiyorum. Sadece... Onu seviyorum. Onsuzluk beni korkutuyor.
Ben kraliçe değilim. Bir gecede, bir kaç saniyede kraliçe olamam. Ben ne yapması gerektiğini bilmeyen, beceriksiz bir cadıyım sadece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOON ⚜ ENHYPEN × &TEAM ✔
Fanfic𝐾𝑒𝑛𝑑𝑖𝑛𝑖 𝑏𝑒𝑙𝑙𝑖 𝑒𝑑𝑒𝑛 𝑘𝑎𝑟𝑎𝑛𝑙ı𝑘... 𝐻𝑎𝑟𝑒𝑘𝑒𝑡 𝑒𝑡𝑚𝑒𝑚𝑖 𝑒𝑛𝑔𝑒𝑙𝑙𝑒𝑦𝑒𝑛 𝑒𝑙𝑙𝑒𝑟 𝑏𝑒𝑛𝑖 𝑠ı𝑘ı𝑐𝑎 𝑡𝑢𝑡𝑢𝑦𝑜𝑟. 𝐴𝑔̆ı𝑟 𝑏𝑖𝑟 𝑘𝑜𝑘𝑢 ℎ𝑒𝑟 𝑦𝑒𝑟𝑖 𝑠𝑎𝑟𝑚ı𝑠̧, 𝑘𝑎𝑟𝑎𝑛𝑙ı𝑘𝑙𝑎 𝑢𝑦𝑢𝑚 𝑖𝑐̧𝑖𝑛𝑑𝑒...