22. Bölüm

174 19 108
                                    

"Beni davet ettiğiniz için teşekkür ederim."

Ne demek, az daha üstüne düşüyordum sonuçta.

"Arkadaşlarını dövecektim az kalsın." ~Mina

"Özür dilerim o konuda. Biraz sert tavırları var. Aslında arkadaş değiliz, kuzeniz."

Bu Sunjin, kendisi sevimli ve cesur bir kız. Mina kuzenleri ile kavga etmeye başlamıştı binada, çünkü kuzenleri ona bağırıp duruyordu. Mina beni vampirlerin dairesinden zorla çıkardıktan sonra oldu bu olay. Bugün de bizimle kalacak.

Kızın üstüne düşüyordum az kalsın, bende bunun yerine daha rezil olabileceğimi düşünüp kendimi diğer tarafa attım ve kafamı vurdum. Şimdi bir yandan elimdeki buzu kafama tutuyorum.

"Garip bir tanışma oldu aslında." ~Soojin

"Normal olsanız garip olmazdı." ~Taki

"Bu köpecik dayak mı istiyor? Bana mı öyle geliyor?" ~Soojin

"Ne yapabilirsin? Dün ki gibi yemeğime bol bol tuz mu atarsın?" ~Taki

"Soo, Taki..." ~K

K oppa isimlerini söyleyince ikisi de yere bakmaya başlamıştı. Sunjin olmasa bana bağırıp çağıracaktı. Bütün gün vampirlerin yanında kaldım. Tabii vampir olduklarını bilmeseler bile buna epeyce kızmışa benziyorlar.

⚜️

"Sunjin!" ~Cheonsa

"Ah, Soya unnie. Selam." ~Sunjin

"Selam. Şey... İki gündür iyi anlaştığımızı düşünüyorum. Normalde bu kadar hızlı samimi olmam kimse ile. Yani bir-iki kişi dışında. Şey diyecektim... Dün bir kulübeden bahsetmiştin. O nerede?" ~Cheonsa

"O kulübe... Ormanda. Eminim. Ama tek başıma gitmeye korkuyorum. Bu yüzden bir kere gittim ve tam hatırlamıyorum." ~Sunjin

Korkusuz görünmüştü ilk başta gözüme. Korkusuzların korktuğu şeyler...

"Anlıyorum... Hangi orman? Büyük olan değildir herhalde." ~Cheonsa

"Hayır. Şu... Sisli Orman denen." ~Sunjin

"Demek öyle... Söylediğin için sağol. Seni de tuttum. Sonra görüşürüz." ~Cheonsa

"Görüşürüz unnie." ~Sunjin

Hızlıca sınıfıma çıktım. Bugün Niki ile hiç konuşmadan geçtiği için oldukça yavaş ve sıkıcıydı. Ama en sonunda son derse girmiştik.

"Geç kaldığım için özür dilerim..." ~Cheonsa

"Sorun değil. Geç."

Öğretmenin komutu ile Niki'nin yanındaki yerime oturdum ve yeni başlayan dersi dinlemeye odaklandım.

Zil çalınca elimdeki kitaplarla beraber koşarak çıktım ama kapının önünde çantası ile bekleyen Sunoo vardı.

"İşin var mı?" ~Sunoo

"Evet. Bir yere gideceğim." ~Cheonsa

Tam dolaplara doğru bir adım atmıştım ki beni kolumdan tutup durdurdu.

"Nereye?" ~Sunoo

"Özel." ~Cheonsa

"Abinden saklayacağın kadar mı özel?" ~Sunoo

"Ormana." ~Cheonsa

"Orman mı? Gitmeni istemiyorum. Bunun için mi beni başından savdın?" ~Sunoo

"Evet. Bugün oraya gitmem gerek. Beni kimse durduramaz bunun için." ~Cheonsa

"Tek başına mı?" ~Sunoo

"Sorun yok. Cidden. Bir sürü şeyi tek başıma yaptım. Çok geç olmadan dönerim. Hava kararmaya başlayınca." ~Cheonsa

"Tamam... Anlaşılan kararlısın." ~Sunoo

"Hı hım. Görüşürüz." ~Cheonsa

Sunoo'yu atlatıp koşarak dolapların oraya gelmiştim. Katta neredeyse kimse kalmamıştı. En azından dolapların orada.

Elimdeki kitaplarla dolabımın şifresini girmeye çalışıyordum ama mümkün değildi, sürekli yanlış giriyordum.

Sanki banka kasası! Alt tarafı bir okul dolabı! Kim şifreli okul dolabı yapar ki?!

Bir el, benim şifremi girmiş, dolabımın kapağını açmış ve kitaplarımı bir kerede benden çekip alarak dolabıma koyup kapatmış ve beni kendine çevirerek dolaplarla kendi arasına almıştı.

"Ne ormanı? Neden gidiyorsun?" ~Heeseung

"Gi-gitmem gerek..." ~Cheonsa

"Neden diye sordum." ~Heeseung

"Güçlerim için... Bir kulübe varmış, sihirli aurası sayesinde kendinde geliştirmek istediğin şeyi bir anda geliştiriyormuş." ~Cheonsa

"Düşüncelerimi bildiğin halde neden benden korkuyorsun?" ~Heeseung

"Çünkü cumartesi günü... Gerçekten korkunç davranıyordun..." ~Cheonsa

"Bu akşam sana her şeyi anlatacağım. Terasta buluşalım. Ve... Kendine dikkat et. Ormanlar güvenli yerler değil." ~Heeseung

O gittikten sonra derince nefes alıp vermeye başladım. Sanki ikimizde mıknatısız ve bir ucu beni kendine çekerken diğer ucu itiyor. Korkmalı mıyım, normal mi karşılamalıyım bilmiyorum...

Jaehwa ile haber yollayıp, yürüyerek okulun yakınındaki sisli ormana gittim. Yakın dememe bakmayın, hızlı yürüyen biriyim ve nefessiz kalsam bile duraksamam, buna rağmen 45 dakikada ormanın sınırına geldim.

Burası korkunç... Şimdi Sunjin'in neden korktuğunu anlayabiliyorum.

Orman... Aydınlık sislerle kaplı, siyah ağaçların görünmezliğe siper olduğu kabuslar ormanı.

Ve burası beni halsiz düşürüyor. Buraya gelmek için ne kadar heyecanlı olduğumu biliyorum. Bir anda üstüme çöken bu halsizlik normal değil.

Boynumda sallanıp duran kolyeyi tuttum. Kesinlikle rengi kırmızı ya da mavi değildi. Siyaha dönüyordu.

Ne bu şimdi? Kolye mi bozuldu?

MOON ⚜ ENHYPEN × &TEAM ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin