Kütüphane dolayısı ile kafam daha da çok karışmıştı. Niki'den kaçıp -nasıl yaptığımı bilmiyorum- tekrar kütüphaneye gelmiştim. Bir şeyler bulmalıydım, belki tekrar bir ses duyarım. Belki de o krallıklardan olan kişileri (?) daha rahat görebilirdim.
Dersler boş olduğu için istediğim kadar arayabilirdim. Niki ve benim haricimde bizim sınıftan kimse okulda kalmamıştı. Sonuç olarak az ders değildi, beş ders boştu ve arada öğle tenefüsü de vardı.Dediğimi yapmış, boş olan kütüphanede saatlerce işe yarar bir kitap aramıştım. Ama yok! Sanırım dört buçuk saattir buradayım...
Çaresizliğin verdiği üzüntü, korku ve sinirle ağlarken, kocaman kitaplığa bağırarak tekme attım.
Kitaplık alev alınca, korkudan geri çekildim ve tam o anda kafama bir kitap düştü. Onun da acısı ile ne yapacağımı bilemez haldeydim.
Bu ateşi şimdi nasıl söndüreceğim? Kitaplar yanıyor... Ya daha fazla büyürse? Kesin büyür... Ne... Ne yapacağım?
Yalvarırım... Kendimi sıkışmış hissediyorum. Yardım edin.
"İp koptu." dedi, daha önceki çocuk sesi.
O an ipin koptuğunu gördüm ve duydum. Hissetmiştim, her şeyiyle. Serçe parmağımda artık kırmızı ip yoktu. Zaten orada olmaması gerekiyordu, bu lanetin bir getirisi miydi?
Ama biz... Mühürlüyüz. Her şey aynı kalacak, değil mi?
Şu an o kadar çaresizimki...
Daha şiddetli ağlamamla ateş maviye döndü, bütün kitaplığı kapladı. Kitaplar yanmıyordu ama ateşin sıcaklığı yüzüme vuruyordu. Daha önceki turuncumsu, gerçek rengindeki ateşin değdiği kitaplar küle dönüşmeye hazırdı. Bu iş gittikçe içinden çıkılmaz bir hal alıyor, mavi ateş başka kitaplıklara da sıçrıyordu.
"Yardım edin! Lütfen!" ~Cheonsa
Çaresizce ağlıyordum. Su gücümü nasıl kullanacağımı bilseydim, belki bir şeyler yapabilirdim. Ama kendimi toparlayamıyordum, bu durumda sadece ateş büyüyordu.
Bir an bir şey beni itti ve sertçe yere düştüm. Daha büyük bir acı ile, daha da şiddetli ağlamaya başladım. Şu an ayağa kalkamıyordum bile, kendimi kaldıracak gücüm de yoktu.
Beni iten şeye bakmak için kafamı zorla kaldırdım ve biraz geri çevirdim. Ağlamaktan bulanık gören gözlerim onu seçebilmişti.
Bana doğru adım attığını gördüm. Ondan yardım istedim. Hatta zorla kıpırdattığım elimi bana yardım etmesi için ona uzattım.
Ama faydasızdı, yaralı koluma bastırdı önce. Kan etrafa sıçramış, bu sefer canımı yakmıştı. Bir de karnıma tekmeyi yemiştim. Katlanılmaz acılarımın içine bir yenisi daha eklenmişti. Ve hatta bir yenisi daha. Durmak bilmiyordu. Ayağı yorulmuyordu. Sadece karnıma yediğim tekmelerin bir sonu yok değildi, bu kütüphanenin de bir sonu yoktu. Yanıyordu. Adeta her yer mavi ateşe bürünmüş, cayır cayır yanıyordu ve bu ateş kesinlikle kül etmiyordu.
Elimi, acıdan dolayı varolan son gücümle yere vurdum, kendim için bir şey yapmaya çalışıyordum. En azından kendimi sürüklemeye. Ama onu da yapamamıştım çünkü mavi ateş elimi yere vurmamla burayı da kaplamıştı.
Ateş sıcaktı ama yanmıyordum. Kesinlikle en ufak bir acı bile yoktu.
Tekmeler kesilmişti. Ateş onu yakıyordu. Ayakları kesinlikle yere değemeyecek haldeydi.
"İyi uykular." son kez karnıma daha sert bir tekme attığında, sesim bile çıkmamış, sadece ağzımdan akan kan ateşin kapladığı yere damlamıştı.
Gözlerim kapanırken, onun yarasaya dönüştüğünü gördüm. Bu şekilde kaçabilirdi ama dönüştüğü yarasanın kanatları da alev almıştı. Mavi ateşle yanıyordu. Nereye gidecekti bu şekilde?
Kapanan gözlerime zorluk çektirmedim ve dayanamayarak daha da hızlandırıp, kendi irademle kapadım.
⚜
Üzerimdeki baskıya aldanmayarak gözlerimi yavaşça açtım. Etraf geç netleşmişti ama başımın ağrısı ve her nefes alıp verdiğimde karnım ve göğüsüm arasında duyduğum acı bunu fark ettirmemek için uğraşıyordu adeta. Nefes almak zordu, hareket etmek zordu, konuşmak, yutkunmak, göz kırpmak...
Gözlerim yavaşça etrafta gezindi. Ben neredeydim?
Burası bir eve benziyordu ama kulubeyi de andırıyordu. Belki de eski bir ev demek daha doğruydu. Işık ve ısı aynı yerden geliyordu; şömineden.
Gecenin karanlığı küçük pencereden içeri doluyordu, buranın sadece evin bir odası olduğunu anlamak zor değildi. Gözlerim duvarlarda gezdi, resimler vardı ama gözlerim henüz onların ne olduğunu seçebilecek kadar iyi görmüyordu. Ya da karanlığın etkisi ile, şöminede yanan ateş orayı göstermiyordu.
Üzerimdeki baskının kaynağını gözlerimi biraz daha kendime doğru indirince anlayabildim. Bu Heeseung'tı. Bana sıkıca sarılıyordu. Gözleri kapalı olsa bile, sanki açtığında bana hüzünle bakacak gibi duruyordu.
Ağrıyan gözlerimi tekrar kapadım. Gözlerim haricinde hiç bir yerimi duyduğum büyük acıdan dolayı kıpırdatamıyordum ve gözlerim de bunu kaldıramamış, başımın ağrısı ile birleşip onları kapatmamı zorlamıştı.
Dışarıdan gelen hiç bir ses yoktu. Sadece uzaktaki köpeklerin havlayışlarını duyuyordum. Erken bir saat değildi anlaşılan.
Neredeyiz bilmiyorum ama kızlara ve kurtlara haber vermeliyim. Merak ederler, eminim. Sunoo biliyor mu, bilmiyorum. Ama ona da haber vermeliyim... Nasıl?
Tekrar gözlerimi açtığımda şöminedeki ateşin sönmüş, pencereden giren güneş ışığının etrafı aydınlattığını fark etmiştim. Bu sefer üstümde bir baskı yoktu. Köpekler daha fazla havlamıyordu.
Yavaşça doğrulmaya çalıştım ama acının her hücreme tekrar nüfüz etmesi ile inledim ve hareketi kestim.
"Yaa, uyanmışsın! Sonunda! Hareket etmeye çalışma! Bu hale gelmen bile bir hafta sürdü." Heeseung'ın telaşlı ve aynı anda mutlu olan yüzü, açık olan oda kapısından görülmüştü. Yanıma gelip beni kolları arasına aldığında, az önceki acının azaldığını hissettim.
"Bunu sana kim yaptı bilmiyorum ama... Ona bunu ödeteceğim. Emin olabilirsin. Bunu onun yanına bırakmam." ~Heeseung
"Heeseung..." konuşmak bile çok zordu, yutkanmak bile boğazımı yakıyordu.
"Kendini zorlama. Sana bir şey söylemeliyim... Kanın akıyordu ve ben... Dayanamadım. İçtim. Kolundan da akıyordu ve... Ağzından da... Ben... Yapmamalıydım. Özür dilerim." ~Heeseung
Zorla hareket ettirdiğim elimle elini tuttum. Bunun için ne kendini suçlu hissetmesini, ne de benden uzaklaşmasını istemiyordum.
"Canının çok yandığını biliyorum. Hissediyorum... O acıyı bende duyuyorum. Ama geçecek. Yanındayım. İp koptu... Onu da biliyorum. Ama sorun yok. Biz mühürlüyüz. Kırmızı ipimiz bir başkasına bağlanamaz. Laneti ortadan kaldırabiliriz. Hep yanında olacağım. Sana her gerçeği söyleyeceğim. Hiç bir sorun kalmayacak. Seni de kaybedemem..." ~Heeseung
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOON ⚜ ENHYPEN × &TEAM ✔
Fanfiction𝐾𝑒𝑛𝑑𝑖𝑛𝑖 𝑏𝑒𝑙𝑙𝑖 𝑒𝑑𝑒𝑛 𝑘𝑎𝑟𝑎𝑛𝑙ı𝑘... 𝐻𝑎𝑟𝑒𝑘𝑒𝑡 𝑒𝑡𝑚𝑒𝑚𝑖 𝑒𝑛𝑔𝑒𝑙𝑙𝑒𝑦𝑒𝑛 𝑒𝑙𝑙𝑒𝑟 𝑏𝑒𝑛𝑖 𝑠ı𝑘ı𝑐𝑎 𝑡𝑢𝑡𝑢𝑦𝑜𝑟. 𝐴𝑔̆ı𝑟 𝑏𝑖𝑟 𝑘𝑜𝑘𝑢 ℎ𝑒𝑟 𝑦𝑒𝑟𝑖 𝑠𝑎𝑟𝑚ı𝑠̧, 𝑘𝑎𝑟𝑎𝑛𝑙ı𝑘𝑙𝑎 𝑢𝑦𝑢𝑚 𝑖𝑐̧𝑖𝑛𝑑𝑒...