52. Bölüm

115 16 106
                                    

Heeseung'ın Bakış Açısından


Büyük ihtimalle benden nefret edecek. Mühürlümken nefret edebilir mi? Ben en başında nefret ettiysem, o da edebilir. Ve bunun geri dönüşü yok.

Sadece elini tutsam bile ona hatıralarımı gösterebilirdim, neden... Neden o kadar büyük bir şey yaptım bilmiyorum.

Ondan izinsiz bir kere bunu yaptım. Dayanamadım ve ağzından kanı akarken, o şekilde içtim. Belki de çoktan bana karşı kırılmaya hazırdır.

Douglas hyung haklı, onu yanlızca kanı için ya da krallığa gidebilmek için kullanmıyorum. O çok... Farklı. Bazen nedensizce kanını son damlasına kadar içmek, canını yakmak hatta ölmesine izin vermek geçiyor aklımdan. Ama bazen de kimsenin onun tek bir saç teline bile dokunmasını, en ufak bir şekilde canının yanmasını, üzülmesini istemiyorum.

Ölmesine izin vermek... Bunu ben mi istiyorum?

Hayır, isteyen ben değilim. İçimdeki canavar. Gerçek canavar. Her an onun kanını istiyor. Her an... Şu an bile. Bencil, kanını elde etse bile daha fazlasını istiyor. Ama başka bir kanı değil, sadece onun kanını. Onun ölmesini de istiyor. Çünkü beni değiştiriyor. Ben değiştikçe, canavar daha çok gün yüzüne çıkıyor. Ama bu canavar içeride kalmak istiyor, içeriden beni kontrol etmek ve beni bitirmek istiyor. Cheonsa'yı öldürürse, beni daha kolay bitirebileceğinin farkında.

Düşüncelerin kime ait olduğunu bilmiyorum. Canavara da olabilir, bana da. O an ruh halimle ters düşen düşünce canavarın, evet. Ama canavar benim içimde. Hangisinin gerçek düşüncem olduğunu o an anlayamıyorum. Geçen haftaki gibi canavar ortaya çıkarsa... Bir daha kontrolü ele alamam ve biterim.

Cheonsa'nın bir anda ağlayarak bana sarılması ile, her şey tepe taklak olmuştu. Böyle olmaması gerekiyordu. Sarılması, benden nefret ettiği anlamına gelmez ki. Ama benden nefret ediyor olmalıydı...

O ne diyeceğini bilmiyordu, bende ağlamaması için ne demeliyim, onu bilmiyordum. Konuşmak zorunda mıydık? Sadece böyle kalsak, canavar olmadığıma inansam, bana ait olduğunu hissetsem...

"Özür dilerim..." ~Cheonsa

Niye özür diliyor ki? Sanki o yaptı.

"Yok, sen cidden iyi değilsin. Özür diliyorsun bir de." ~Heeseung

"Hiç bir zaman üstelememeliydim..." dedi, benden uzaklaşırken.

"En başında anlatsam, üstelemiş olmazdın, değil mi?" ~Heeseung

Ben yaşadım ama onun benden daha kötü hissettiğine eminim. O bir duygu cadısı. İstese de, istemese de her şekilde herkesin duygusunu anlayabilir. Bu duygulara fazla anlap yükleyip, fazla iyi davranması kendi aptallığı tabii, ondan söz etmiyorum.

"İç hadi."

Duyduğum sesle yutkundum. Anında Cheonsa'nın kokusu daha belirgin olmuştu. Yaptığı tek şey konuşmaktı, ay çıkmadığı sürece beni kontrol edemezdi ama konuşması ile dikkatimi onun dediklerine vermek zorunda kalıyordum.

"İç. Teni bile parlıyor. İç."

"Biraz daha sarıl." diyip, Cheonsa'yı kendime çekip sıkıca sarıldım.

Geçen sefer de aynısı olmuştu. Cheonsa'ya sarıldığımda onu daha fazla duymamaya başlamıştım. Hatta o gün daha da benimle konuşmamıştı.

"Tam sırası. İç."

Hayır... Akşam dedim.

"Akşama kadar daha çok isteyeceksin, istedikçe ona daha çok zarar vereceksin."

Olmaz... O zaman asla. Asla içmemem. Yapamam. Ona zarar veremem.

"Onu elinden alacaklar. Sen içemeden, başkası içecek."

Hayır, o benim. Sadece benim.

"Cheonsa... Akşam... Dayanamıyorum." ona sarılırken, bir elimle saçlarını boynundan çektim ve hızlıca sivri dişlerimi boynuna geçirdim.

Canı yanıyordu, oldukça fazla bir şekilde. Hatta ağlıyordu, ağlamaması mümkün değildi çünkü acısını hissediyordum. O bu acıya katlanamaz. Ama tadı... O kadar güzel ki. Kendime engel olamıyorum. İçtikçe içesim geliyor. Bırakamıyorum. Canı yansa da umrumda değil. İyileşebilir. Kanını içmek istiyorum. Daha fazla istiyorum.

"Bırak! Lütfen! Heeseung, çok acıyor!" diyerek kendini uzaklaştırmaya çalışıp, bana vurup, ellerimin arasında çırpınıyordu.

Amacım doymak değil, daha fazlası. Belki de en sonuna, tüketene, başkasına kalmayıncaya kadar.

Benimsin, sadece benim.

"Heeseung... Lütfen..." ~Cheonsa

Boynum acıyordu, onun boynunda ısırdığım yere karşılık gelen yeri. Hatta ona kendim zarar verdiğim için, sanki bir gümüş yarası gibi acıtıyor, Cheonsa'nın ateş gücünden dolayı yanıyordu. Ve bu acıya dayanmak mümkün değil... Gümüş yarasından daha çok acıtıyor.

Boynumdaki acıya dayanamayarak, sivri dişlerimin yer edindiği Cheonsa'nın boynundan uzaklaştım. O kadar çok içmiştim ki, ten rengi solmuş, yaş akıtan bakışları yorgunlaşmış, boynundaki yaradansa kan akmaya devam ediyordu.

Kafamı iki yana salladım. O kanın aktığını gördükçe, devam edip içesim geliyordu. Ama ne Cheonsa'nın, ne de benim yaram hızlıca iyileşmeyecek. Bu bir ceza, mühürlüme zarar verdim. O da bana izin verdi.

"Özür dilerim. Yaptıktan sonra özür dilemenin bir mantığı yok, biliyorum. Ama... Sana söylemiştim. Ben canavarım. İçimdeki canavar, benim. Onu kendimden uzaklaştıramam. Canının yandığını biliyorum, o an ateş gücünü kullanmaya hazır olduğunu ama kullanmak istemeyip, kanını içmeme izin verdiğini de biliyorum. İkimizinde yarası bir süre duracak. Ne kadar yan yana olsakta, hızlıca iyileşmeyecek. Bu bizim cezamız." dedim, kafamı kaldırmadan. Ona bakamıyordum, utanıyordum, korkuyordum. Bana olan korkusunu o bakışlarda görmek istemiyorum.

Korkarak kafamı kaldırdım ve gözlerimi ona çıkardım. Adeta canı kalmamıştı, acıdan ve ağlamaktan iki büklümdü. Kanını çok içtiğim için ten rengi soluk, bakışları durgundu.

Elimi ona uzattım, gerçekten özür dilemek istiyordum. Amacım ona zarar vermek değildi, kendimi tatmin etmekti.

Elimi ona uzattığımı fark edince, korku ile daha fazla geri çekilebilirmiş gibi hareketlendi ve kendi içine gömülüp, daha çok ağlamaya başladı.

"Seni korkutmak istemedim... Yemin ederim. O bir anda konuşuyor ve ben... Ben ne yaptığımı bilmiyorum. Gerçekten, özür dilerim. Sana dokunmayacağım. Gerçekten. İçeri gidiyorum. Tamam mı? Bu odaya bir daha gelmeyeceğim." ~Heeseung

Yavaşça kalkıp, odadan çıktım ve kapıyı kapadım.

Yanıyor... Kalbim yanıyor. Ondan uzak kalmaktan nefret ediyorum. Bir vampir kan ister, böyle olmaması gerek. Ben bir canavarım, sevmeyi bilmem. Sadece kanının tadını sevebilirim. Onu değil.

Öyleyse neden..? Neden kanını içemeyecek kişilerden onu sakınmaya çalışıyorum? Mühürlüm... Mühür bağlılık değil mi? Ona olan bana, bana olan ona olur. Sarılması, bana gülümsemesi beni etkilememeli. Duygular sadece görevimi tamamlayamamama sebep olur.

MOON ⚜ ENHYPEN × &TEAM ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin