"Kraliçem, kanınızı bana vermeden bir yere gidemeyeceğinizi bilmiyor muydunuz? Şimdi hepinizi öldürmeden gönderemem."
Ne olacak? Nasıl kurtulacağız? İblislerden kurtulduğumuz gibi bunu nasıl yapacağız?
"Cheonsa, her yeri yak." ~Jake
"Ne?" ~Cheonsa
"Her yeri yak!" ~Jake
"Na-nasıl?!" ~Cheonsa
Diğerleri, yüzleri görünmeyen vampirlerle adeta savaşmaya başlasada, ben Jake ile ortada kalmıştım.
"Bunu baloda yaptın! Yine yapabilirsin! Güçlerimi kullanmayı öğrendim, demiştin!" ~Jake
"O benim elimde değildi!" ~Cheonsa
"Hayır, senin elindeydi! Güçlerinin farkında değilsin! Hepsini ve her yeri yak! Yapabilirsin! Az önceki gibi!" ~Jake
Az önceki ile balodaki aynı değildi! Nasıl yapacağımı bilmiyorum.
"Ya-yapamam. Nasıl yapacağımı bilmiyorum!" ~Cheonsa
"Hepimiz ölmeden yap şunu!!" ~Nicholas
"Bizi çileden çıkarma! Bu heriflerle mi uğraşalım, seninle mi?!" ~Sunghoon
"Kocaman iblisleri tek seferde yok ettin! Yapabilirsin!" ~Niki
"Evet! Onu benim yapmam mümkün değildi. Şimdi dikkatini topla ve yak her yeri. Fazla zamanımız yok. Hepsi bizi koruyamaz." ~Jake
Taki'nin acı dolu çığlığı kulaklarıma dolduğunda, zaten her şey yeniden benim elimde olmadan gerçekleşmiş, her yer mavi ateşle sarılmıştı.
Ateş öyle güçlüydü ki, temas ettiği her yer, sanki uzun süredir yanıyor gibi kül oluyor ve yere düşüyordu.
"Bunu... Bunu nasıl yaptın? Sen cadı değilsin... Sen... Sen nesin?" bir anda, ateşin arka tarafına ışınlandığını gördüğümde, peşinden koşmaya başladım. Demek, o da sarayın içinde fazla ışınlanamıyor.
"Lanet olası vampirlerinden biri arkadaşımın canını yaktı!! Buna göz yumacağımı sanıyorsan yanılıyorsun! Seni öldürmeden bu iş bitmeyecek!" ~Cheonsa
O bir vampir... Benden çok hızlı. Ona yetişmem mümkün değil. Yetişsem bile, onu nasıl öldürebilirim ki? Ne bir kazık, ne de bir gümüş eşyam-... KAZIĞIM VAR!!
EJ'nun kendi yaptığı kazık bende! Herkeste birer tane var, kim kralı öldürmeye daha çok yaklaşırsa, o son hamleyi yapsın diye.
"Seni öldüreceğim... Sizin yüzünüzden bir sürü aile dağıldı! Annem ve babam öldü! Abimden uzak kaldım! Onlar... Onlar geçmişlerini, kim olduklarını hatırlamıyorlar! Eğer orada onlara isimlerini söylemeseler, bundan bile bir haberlerdi! Hepsi senin ve diğer krallıkların başındakiler yüzünden!!" bağırışımla, etrafı saran mavi ateşin arasından fırlamışçasına iki canavar çıktı. Tıpkı kitapların çizimlerindeki gibi pençeleri uzun, kalıplı ve boyları uzundu. Ama çizimlerdekilerin aksine, onlar benim mavi ateşimden oluşmuştu.
Benden oldukça önde olan Vampir Kralı ikisi aynı anda, iki kolundan birden tuttular. Kollarının yandığını buradan bile görebiliyordum, duman canavarların pençelerinin arasından, onun kollarından çıkıyordu. Garip bir tabir olacak ama pişmiş et gibi kokuyor. Oradan bile yandığını anlayabiliyorum.
"Seni yaşatamam... Hepinizi teker teker öldüreceğim. Herkesin... Herkesin ailesini ve anılarını, mutlu günlerini geri alacağım." dedim, tam kralın önünde durarak.
İnce ve fazla uzun olmayan kazığı derin cebimden çıkardım ve kendimi hazırladım. Ben... Birini öldüreceğim.
Canavarların ellerinin arasından yok olan kralla birlikte, sırtımdan oldukça sert ve güçlü bir tekme yememle, yere düştüm ve adeta sürüklenerek, bir yere çarpmamla durdum.
Çarptığım şey her ne ise, o da benim gibi daha fazla ayakta duramıyor, sallanıp duruyordu. Ama ayağa kalkmam o kadar zordu ki, daha ellerimi yerden kaldırıp, ayaklarımın üstüne kalkmaya bile çabalayamıyordum.
Canım çok yanıyor...
"Kraliçe olduğunu herkese duyuramadan ölecek olman o kadar kötü ki, çok üzüldüm şu an." dedi ve çarpmamla sallanmaya başlayan şeye baktı. Onun bakışı ile, üstüme devrilmesi bir olmuştu.
Toplamaya çalıştığım gücümle kollarımı kafamın üzerine kaldırmış, siper etmiştim. Onca ateşin arasında, su gücümü kullanmayı başarabilmiş ve kendimi koruyup, o şeyin üstüme devrilmesinden son anda kurtulmuştum.
"Canımı sıkıyorsun..." dedim ve yerden zorla kalkarken, üstüme devrilen ama su gücümle tuttuğum o şeyin parçalarını yine aynı şekilde su gücümle havaya kaldırdım ve suyu keskin bir bıçak gibi kullanarak, parçaların uçlarını sivriltip ona doğrulttum. Bunlarda kazık göverini görebilirdi.
"Güçlerini fazla kullandığını düşünmüyor musun? Saçların tamamen maviye döndü. Geldiğinde yalnızca bir tutamı maviydi. Sonra turuncu oldu. Belki de, şu cadı arkadaşların güçleri serbest bırakmışlardır. Yedi cadı kız... Onlar senin arkadaşların, değil mi? Onlar da yakalandıklarında ölecekler. Kavuşursunuz." dedi, oradan oraya ışınlanıp dururken. Ona doğrulttuğum sivri uçlu parçaların yönü sürekli değişiyordu bu sayede.
"Ailemden uzak durun!!" diye bağırdım ve bütün sivri uçlu parçaları etrafa dağıttım.
Bir kaç tanesinin ona isabet etmesi ile, ışınlanmayı kesmişti.
Cidden... Kızlar, Cadı Krallığına gidip, güçleri servest bırakmış olabilirler mi?
Çünkü Heeseung'ın dediği gibi... Fazla yoğun ve... Bu o kadar da olağanüstü değil... Canım yanıyor. Çığlık atmak istiyorum. İçeride bir yara açılmış ve kanıyor gibi. Ben dayanıksız olduğum için mi böyle hissediyorum?
Ateşten canavarlar tekrar onu tuttuğunda, zorla ayağa kalkmayı başardım ve elimdeki kazıkla birlikte son gücümle ona doğru koşup, tam kalbine sapladım.
Bu, asla uyanamayacağım bir kabus; kanlı bir ay ışığında gördüğüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOON ⚜ ENHYPEN × &TEAM ✔
Fanfiction𝐾𝑒𝑛𝑑𝑖𝑛𝑖 𝑏𝑒𝑙𝑙𝑖 𝑒𝑑𝑒𝑛 𝑘𝑎𝑟𝑎𝑛𝑙ı𝑘... 𝐻𝑎𝑟𝑒𝑘𝑒𝑡 𝑒𝑡𝑚𝑒𝑚𝑖 𝑒𝑛𝑔𝑒𝑙𝑙𝑒𝑦𝑒𝑛 𝑒𝑙𝑙𝑒𝑟 𝑏𝑒𝑛𝑖 𝑠ı𝑘ı𝑐𝑎 𝑡𝑢𝑡𝑢𝑦𝑜𝑟. 𝐴𝑔̆ı𝑟 𝑏𝑖𝑟 𝑘𝑜𝑘𝑢 ℎ𝑒𝑟 𝑦𝑒𝑟𝑖 𝑠𝑎𝑟𝑚ı𝑠̧, 𝑘𝑎𝑟𝑎𝑛𝑙ı𝑘𝑙𝑎 𝑢𝑦𝑢𝑚 𝑖𝑐̧𝑖𝑛𝑑𝑒...