Sunoo ile ilerledikçe, karşımıza çıkan canavarların -iblislerin- sayısı artmış, köşeye sıkışmıştık.
Bir vampir, böyle bir canavara karşı nasıl zorlanabilir?
"Pençeleri... Gümüş..." dedi Sunoo, şaşkınlık içerisinde, kanayan kolunu tutarak.
"Abi!" elimi Sunoo'ya doğru bir pençe daha atacak olan canavara doğru savurduğumda, o ve arkasındaki üç canavar daha kül olmuş, bende dengemi sağlayamayıp yere düşmüştüm.
Bunu fırsat bilen diğer canavarlar, iki kolumdan tutmuş, beni sıkmaya başlamışlardı. Pençelerini önce kollarımda gözdirdiler, daha sonra avuç içlerime ve sırtıma batırdılar. O an, daha önce hiç atmadığım bir şekilde çığlık attım. Kendi sesim bile kulaklarımı rahatsız ediyordu.
Çığlığımla birlikte, etrafımızdaki bütün canavarlar yanmaya başladı ve onların çığlığı, benimkine karıştı.
"Cheonsa!! Sunoo!!" ~Heeseung
Canavarların küllerinin arasındsn geçti ve Sunoo'yu da yanına çekip beni de yavaşça yerden kaldırarak ikimize de sarıldı.
"Başka bir yerinizde bir şey var mı?! Sunoo, kolun dışında bir yerin acıyor mu?!" diye telaşla sordu Heeseung, bizden ayrılırken.
"Ben iyiyim hyung. Ama Cheon..." ~Sunoo
"Acıyor... Çok acıyor..." dedim, ağlamayı sürdürürken.
Sanki pençeleri sırtımdan girmiş, karnımdan çıkmış gibiydi. Ellerim ayrı, kollarım ayrı acıyordu.
"Biliyorum... Geçecek. İyileşeceksin, ben yanındayım." ~Heeseung
"Diğerleri nerede?" ~Sunoo
"Herkes iblisleri durdurmaya uğraşıyor. Onlar çok güçlü. Başa çıkmayı beceren bir tek EJ var. O da Gerçek Alfa olduğu için, fazla güçlü olduğundan. O yüzden bir arada durmaya çalışıyoruz. Gece yarısına çok az kaldı. Salona geri dönmeliyiz." ~Heeseung
"Neden bu gece tahta oturmamız gerek? Neden illa bu gece?" ~Sunoo
"Tahta... Siz... Nasıl..?" ~Heeseung
"Annemizin ruhu ile karşılaştık... Sanırım bu geceye özel. Ama neden bu gece? Kehanet neyin nesi?" ~Sunoo
"En önemlisini biliyorsunuz. Gerisi önemsiz. Çünkü kimse tamamen bilmiyor. O taht sizin hakkınız. Herkesin size itaat etmesini sağlamalısınız. O iblisler neden burada, amaçları ne, kimse bilmiyor. Sadece kehanet gereği, iblislerin geleceğini biliyorduk, o kadar. Şimdi diğerlerinin yanına, salona, gitmeliyiz." ~Heeseung
Heeseung bana sarılıp, Sunoo'ya işaret verdi ve önce Sunoo, sonra da benimle birlikte Heeseung ışınlandı.
Burası... Savaş alanı gibi; yaralılar, iblislere karşı direnenler, ölüler...
"Bir kaç dakika kaldı... O zamana dek, bu şekilde duralım. Ne kadar iyileşirsen, o kadar iyi." dedi, kolları vücuduma sarılıyken.
Bunun ne kadar tehlikeli olduğunu bilmiyor mu? Diğerlerinin bizi korumasını mı bekliyor? Nasıl koruyacaklar ki? Daha kendilerini koruyamıyorlar!
Bize doğru koşan bir iblisle, Heeseung benimle birlikte salonun başka bir köşesine ışınlandı.
Bu şekilde, köşe kapmaca mı oynayacağız?!
"Gücün tükenecek! Bunu bir kaç dakika boyunca sürdüremezsin! Sende yaralısın!" dedim, göğüsümün üzerinde yeni hissettiğim, farklı bir acıyla.
Kim bilir ne zamandan beri vardı ama ben fark etmemiştim. Heeseung'ın beyaz üstünde bir sürü kan lekesi vardı, hangisinin ona ait olduğunu anlamak ona bakınca zordu ama bu şelilde acısını hissedince, kolaylaşıyordu.
"Sorun değil. Seni korusam yeter. Hem senin sayende, bende iyileşebilirim." ~Heeseung
Gücün gümüş yarası yüzünden daha çok tükenecek, üstelik her yer kan gölü ve sen son bir kaç gündür hiç kan içmedin... Nereye kadar sorun değil?
"Heeseung, kanımı iç." ~Cheonsa
"Ne? Ne saçmalıyorsun yine?!" ~Heeseung
"Bu sefer ısırmak zorunda değilsin. Şu halime bak, ellerimden kan boşalıyor resmen! Eğer kanımı içersen, hem gücünü toplarsın, hem de yaran daha çabuk iyileşir." ~Cheonsa
"Bu sefer canın yanmayacak... Değil mi?" ~Heeseung
"Hayır. Çabuk ol, gece yarısı olmadan iç hadi." ~Cheonsa
Elimi tuttu ve ağzına doğru götürdü. Sadace akan bir damla kanı içti ve elimi serbest bıraktı. Ne... Ne oldu şimdi?
"Daha fazla istemiyorum... Yani, istiyorum. Hatta belki de hepsini istiyorum. Ama yine de... İstemiyorum. Sana zarar verecekmişim gibi geliyor. Bu bağımlılık gibi bir şey. Daha fazla içemem. Merak etme, gücümü toplamam için bir damla bile yetiyor." ~Heeseung
Yine bize doğru gelen bir iblisle, Heeseung yeniden benimle birlikte ışınlandı. Sanki bir şekilde ürüyor gibiler, gittikçe çoğalıyorlar.
Herkes... Çok kötü halde. Mari unnie yaralılara bakmaya çalışıyor ve diğer kızlar da onları korumaya çalışıyor ama onlarda yaralı. Vampirler iblislerin gümüş pençelerinden aldıklaru darbeler yüzünden büyük bir acı duyarak direnmeye çalışıyorlar. Kurtlarda yaralı ve onların da yarası iyileşmiyor. Onlarda zorlanıyor.
Bütün bunlar neden oluyor? Saçma kehaneti neden yıllar önce kabusumda gördüm? Kabuslarımın gerçek olması, denek olmamla alakalı değil miydi?
Heeseung gücü ile bazı iblisleri diğerlerinden uzaklaştırmaya çalışıyordu ama o da pek işe yaramıyordu.
Salondan içeri çok rahat bir şekilde, biri girdi.
Önce Sunoo'ya doğru, sonra bana doğru döndü ve eğildi. İblisler garip bir şekilde ona saldırmıyor, aksine şimdi daha da güçlü bir şekilde diğerlerine saldırıyorlardı.
Heeseung yeniden ışınlanmak için kollarını bana biraz daha sardığı anda, iblislerden biri pençesini onun ensesine doğru savurdu ve ensesinden doğru, boynunu tutup sıkmaya başladı.
"Ah!!" ~Heeseung
Heeseung beni ittirip, iblisin elinden kurtulmaya çalışırken, ensemdeki acı ile sadece seyirci gibi o anı izledim.
Onun canı yanıyor... Hemde çok yanıyor... Hepsinin canı çok yanıyor...
"Kralım ve kraliçem... Ah, özür dilerim. Henüz yalnızca veliahtsınız. O zaman sizi İblislerin Lordu olarak selamlarım. Bu durumda sizden üstün olduğum için eğilmelisiniz ama bu seferlik göz yumacağım. Sevgili ablam ölmeseydi, veliaht prensle evlenecekti. Şimdi onun yerine tahta ben geçtim ve gelinimi almaya geldim." dedi, rahat rahat yürüyerek, salonun ortasına gelen, genç bir adam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOON ⚜ ENHYPEN × &TEAM ✔
Fanfiction𝐾𝑒𝑛𝑑𝑖𝑛𝑖 𝑏𝑒𝑙𝑙𝑖 𝑒𝑑𝑒𝑛 𝑘𝑎𝑟𝑎𝑛𝑙ı𝑘... 𝐻𝑎𝑟𝑒𝑘𝑒𝑡 𝑒𝑡𝑚𝑒𝑚𝑖 𝑒𝑛𝑔𝑒𝑙𝑙𝑒𝑦𝑒𝑛 𝑒𝑙𝑙𝑒𝑟 𝑏𝑒𝑛𝑖 𝑠ı𝑘ı𝑐𝑎 𝑡𝑢𝑡𝑢𝑦𝑜𝑟. 𝐴𝑔̆ı𝑟 𝑏𝑖𝑟 𝑘𝑜𝑘𝑢 ℎ𝑒𝑟 𝑦𝑒𝑟𝑖 𝑠𝑎𝑟𝑚ı𝑠̧, 𝑘𝑎𝑟𝑎𝑛𝑙ı𝑘𝑙𝑎 𝑢𝑦𝑢𝑚 𝑖𝑐̧𝑖𝑛𝑑𝑒...