|75|

45 7 118
                                    


İki hafta sonra...


Aras Karan'ın ağzından...

O beklenilen hafta sonu gelmişti. Ekip toplanmış, bugün için kiralanan geniş olan servise doğru ilerliyorduk.

"Her şey hazır değil mi, herkes burada bir eksik yok?" Yağız'ın sesini işittiğimde bakışlarımı ona çevirdim. "Herkes burada, eksik de yok."

"O zaman gençler, şu iki gün deli gibi eğleniyoruz tamam mı?" Etrafındaki herkes bakışlarıyla onu onayladı. Yağız, bu organizasyon için birkaç gündür uğraştığı için heyecanlı görünüyordu. O an Gizem'e kaydı harelerim, kardeşimin elini tuttuğu gibi bakışlarıyla onun heyecanını gidermeye çalışıyordu.

"Artık herkes buradaysa yolculuğumuz başlasın mı?" Sare'nin konuşmasıyla Yağız harekete geçerek servisin otomatik kapısını açtı. Herkes servise doğru ilerlerken kulağımda aşık olduğum kadının sesini işitmenin heyecanını yaşıyordum. "Aras Karan, bana öyle bakmaya devam edersen seninle oturmam."

Gülümsedim. Küçük bir çocuk gibiydi. Utanması ve bunu saklamamasını çok seviyordum. "Kendime engel olamıyorum, bu kadar güzel gözlere sahip olmasaydın..."

"Diyorsun?" diyerek, aniden elmacık kemiğime elini dokundurması kalbimin rotasını kaybetmesine sebep olmuştu.

Kulağıma eğilerek fısıldadı. "Bana utanıyor diyene bak, sana dokununca kalbinin sesini duyuyorum zifiri karanlık..."

Etraftan öksürük sesinin gelmesiyle bakışların bizim üzerimizde olduğunu fark ettiğimiz gibi tuttuğum elimi bırakıp servisten içeri binmesiyle zihnim düşüncelere daldı. Bu kadın bana neler yapıyordu böyle?

Servisten içeri bindiğim gibi dışarıyı seyreden, bakışlarına aşık olduğum cennet bahçemin yanına oturdum ardından bakışlarımız birbirini bular bulmaz elimi tuttu. Başını göğsüme yaslamasıyla etrafı seyretmeye başladım.

Karşımda oturan iki genç adama kaydı harelerim. Çocukluğu ellerinden alınan ama birbirini asla bırakmayan o iki adama. Savaş ve Alperen'e... Mutlu gözüküyorlardı şu an, geçmişin acısını çıkarmak onların hakkıydı. Eğer siz bir ruha dokunmak istiyorsanız, çocukluk ilk dokunuştu. Çocukluk, en masum duyguydu. Saf ama dünyanın en güzel duygusuydu. Bu duyguyu kirletenler, o çocuğun ruhunu öldürmeye çalışanlar vardı bir de. İnanmak bile istemediğim bir gerçek zihnimde yankılandı: Acı çektiğimiz ve ihanete uğradığımız insanların en güvendiğimiz insanlar olması veyahut bir kan bağı olması. Bu en acısıydı, bu zehir kalbe mührünü damgalamıştı.

İnsan bazen inanmak istemeyip veyahut yüzleşmek istemediği için hissettiklerinden kaçardı. Tıpkı benim de yıllar önce annemin öldüğünü ve hayatımın bir köşesine koyduğum canım kadını aniden hayatımdan çıkışını kabul etmek istemeyişim gibi... Kaçsan veyahut başka bir şehire taşınsan da zihnin sana ait olduğu ve seni etkisi altına aldığı için ondan asla kaçamazdın. Ayakların hareket ederdi sadece ama zihninden asla kaçamazdın.

Zihnim de bana sırtını döndüğünde kendimi yapayalnız hissettim. O an zihnimde şu ses yankılandı: Herkesten kaçarsın ama zihninden asla. Kendini bana bırak, zihnini ruhunla dinlemeyi dene. Kaçsan da benden asla kurtulamazsın!

Haklıydı, zihnimden asla kurtulamazdım. Ve benim en büyük oyunlarım; zihnimin bana oynadığı oyunlar oldu. Önemli olan o sesleri susturmak değil, zihninin içindeki gerçek sesi bulabilmekti. Zihnim bana gülümsedi, o gün zihnimdeki savaşlar susmuştu. Savaşın kazananı bendim.

YENİLGİ | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin