|12|

96 14 251
                                    


"Zihnim zifiri karanlığa şahit olmak istiyor."

°

1 hafta sonra

Düşlerin içinde görünür müsün bana
Kalbimi kandırmak kolay, gözlerim karardıysa
Biraz daha dikkatli, bu sefer düşmeyelim
Her yerde sensizlik, yaşamım kötü bir eskizdi
Düşlerim zifiri karanlık
Orda seni mumla arardım ben
Yine de bulamazdım
Bu gece de kendime kaldım

Kulağımda takılı olan kulaklıktan çıkan dinlediğim şarkının sözleri bana zifiri karanlığı hatırlatırken telefonum mesaj sesiyle titredi.

Alperen: Selin ile alakalı konuşmamız gereken bir mesele var. Acilen sana birazdan atacağım konuma gel. Seni orada bekliyorum.

Gözlerimi devirip bana atacağı konumu beklerken telefonum yeniden titreyince gelen konuma baktım. Beni neden buraya çağırıyordu ki?

Sare: Tamam, birazdan orada olurum.

Ayağa kalkıp masanın üzerinde duran anahtarı aldıktan sonra hızlıca evden çıktım.

Tam yirmi dakika sonra bana attığı konuma geldiğimi fark ettiğimde şu an ormanın içinde olduğumu anladım.

Sare: Attığın konuma geldim. Neredesin?

Alperen yazıyor...

Alperen: Oradaki yolu takip ederek, düz bir şekilde yürü. Hiçbir yere sapma.

Sare: Alperen burası çok ıssız.

Sare: Beni neden buraya çağırdın?

Alperen: Korkma, benim sana zarar vermeyeceğimi biliyorsun.

Alperen: Sana söylediklerimi yerine getir, ben oradayım.

Sare: Peki.

Sare: Mesele Selin ile alakalı değil mi?

Alperen: Evet o yüzden hadi acele et.

Telefonu cebime koyup ormanın içerisinden bana tarif ettiği şekilde yürümeye devam ettim. Ta ki duyduğum silah sesine kadar... İrkilip etrafıma bakındığımda bir ses duydum. Bu çığlıktı. Bu çığlık bana birisini hatırlatıyordu. Ardından bir ses duydum. O ses ektiğim umut filizlerimin solduracak kişinin sesiydi.

O ses Ayberk'e aitti.

"Abla, yardım et. Buradayım." Duyduğum ses ile kendime gelmeye çalışırken koşmaya başladım. Sağa döner dönmez ellerini bağlayan kafasına Alperen tarafından silah doğrultulan kardeşimle karşılaştım.

"Elindeki silahı bırak, sakın yanlış bir hareket yapma!"

"Yaparsam ne olacak, Sare?" Diyerek harelerini Ayberk'e çevirdi. "Siz iki aptal benim sevgilimin ölmesine sebep olacaktınız. Asıl ölmesi gereken senin bu aptal kardeşin!"

"Alperen, yapma. Elindeki silahı yere bırak. Konuşalım, lütfen."

"Sen," Diyerek hareleri beni buldu. "Selin senin kardeşin gibiydi. Sen nasıl bunu ona yaparsın. Sen yalancısın kızım, sen cezanı Ayberk'in ölümüyle çekmelisin." Güldü. "Bir mermide iki kuş. Böylelikle ikinizde bulacaksınız cezanızı."

"Öyle değil, ben o gün ölmek istedim. Silahı o gün hep kendime doğrulttum. Sadece bir an hiç hesaba katmadığım bir şey gerçekleşti. Hayal meyal hatırlıyorum ama Selin önüme atladı. Ayberk ondan önce davrandığı için tuttuğu silah ateş aldı geri durduğu o an Selin silaha çok yakın olduğu için mermi ona isabet etti." Gözlerim doldu. "Bunun vicdan azabını çekmediğimizi mi düşünüyorsun?"

"Ben artık sizin hakkında hiçbir şey düşünmemeyi tercih ederim." Güldü. "Kızım, sen ihanet ediyorsun bize. Savaş öğrenirse ne yapacaksın? O çok sevdiğin arkadaşlığın bitecek diye mi söylemeye korkuyorsun? Sen de biliyorsun ki Savaş her zaman Selin'e değer verdi çünkü ona beslediği duygular arkadaşlıktan öteydi. Sen onun bunu öğrendiği zaman sana tepki göstermeyeceğini mi sanıyorsun? İşte o zaman Savaş'ın gerçek yüzünü göreceksin." Diyerek bakışlarını Ayberk'e çevirdi. "Sare, acıyorum sana biliyor musun? Hadi yalvarsana bana."

"Sana yalvaracağımı bekliyorsan daha çok beklersin. Korkmuyorum hiçbir şeyden. Savaş'ı çağır buraya her şeyi itiraf edeyim. Artık dayanamıyorum, gücüm kalmadı. Ama  Ayberk'i rahat bırakırsan gerçekleşecek bunlar."

"Savaş öğrense ne değişecek, senin daha çok acı çekmen gerekiyor. Bunu sana Ayberk yaşatacak." Ayberk, hiç konuşmayarak kaskatı kesilmiş bir şekilde duruyordu. Şu an kendinde değildi.

"Onu rahat bırak!"

Sare, sakin ol.

Yenilgin, binlerce zifiri karanlığa bedel.

"Ayberk'e veda etme zamanın geldi, son kez bir bak ona. Bir daha onun yüzünü göremeyeceksin." Gözyaşlarım ruhumu kaybetmek üzere olduğunu anlarmış gibi beni okyanusun derinliklerine hapsederken kesilen nefesim duyduğum sesle yaşadığımı kulağıma fısıldadı.

"Elimdeki silahı bırakmazsan, seni vurmak zorunda kalırım." Arkamı döndüğüm gibi uzun boylarda elinde silahı olan bir adamla karşılaştım.

"Hanımefendi kenara çekilin!" Diyerek bana bağırırken vakit kaybetmeden kenara çekildim. "Sakın çocuğa ateş etmeyi aklının ucundan bile geçirme. Eğer yanlış bir hareketini görürsem ateş etmek zorunda kalırım."

"Yapacak bir şey kalmadı, o zaman." Diyerek parmaklarını tetikte bekletmesiyle kalbimdeki kapanmayan sızıya Ayberk'i de eklemek zorunda olduğum aklımı yitirmeme sebep olurken silah sesi duydum.

Şok oldum.

Kanlar içinde yere serilen kişi Alperen'di.

"Hanımefendi, kardeşinizi de alıp buradan uzaklaşın." Yerde Alperen'in cansız bedenine bakan Ayberk'i yerden kaldırdıktan sonra elinden tuttum.

"Siz kimsiniz?"

"Başkomiser Yağız." Diyerek harelerini Ayberk'e çevirdi. "Kardeşiniz kötü bir durumda, siz onunla ilgilenin. Ben buraya ekip yollayacağım."

"Siz, bizim burada olduğumuzu nereden biliyordunuz?"

"Nasıl bilebilirim ki sizi tanımıyorum, hanımefendi. Tesadüf eseri, arabam bozuldu. Ormanın içine girdikten sonra sizi gördüm. Yardıma ihtiyacınız vardı."

Orada yaklaşık on beş dakikadır beklerken başkomiser Yağız Bey çalan telefonun ardından yanımızdan uzaklaşırken -Ayberk'in biraz kendine gelmiş olması ve şoku atlatması sebebiyle- arkasından giderek onu takip ettim.

"Abi merak etme, hanımefendi hiçbir şeyi anlamadı."

Arkamı dönüp oradan uzaklaşırken burada dönen şeyi anladığımı düşünerek gülümsedim. Bizi kurtaran kişi zifiri karanlıktı. Kendisi buraya gelemediği için arkadaşı veyahut ailesinden biri olan bu adamı getirmişti. Şu an zifiri karanlık sayesinde Ayberk hayattaydı. Şu an ona söylediğim her söz için pişman oldum. Onun ruhu tertemizdi.

°

(:

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz?

Biraz gizem katmaya başlayalım???

Kendinize iyi bakın, hoş kalın
💙

YENİLGİ | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin