|17|

92 13 136
                                    


"Artık yalanlar yoktu, sadece gerçekler olmalıydı."

°

Haftanın ilk günü gelmiş, Nergis ablanın bugün pastaneyi benden açmasını istediği için bedenimi pastaneye kadar sürüklemiştim.

Pastanenin önüne gelir gelmez telefonumun titremesiyle irkildim.

Savaş: Acilen hastaneye gelmen gerekiyor.

Savaş: Alperen vurulmuş hatta üstünden birkaç gün geçmiş ama durumu şu an geldiğinden daha iyi merak etme.

Savaş: Kavgaya karıştığını söyledi neyse bunları gelince konuşuruz.

Ekrana şaşırmış bir ifadeyle bakarken yaşadığımız o gün aklıma geldi. Tüm yaşadığımız şeyler film sahnesi gibi zihnimde canlanırken onun bedenini hareketsiz görünce orada öldüğünü sanmıştım ama şu an bir şey fark ettim. Orada onun nabzına bakmamıştım. Duyduğum telefon konuşmasından sonra Ayberk'in elinden tutup oradan uzaklaşmıştım. O hâlâ hayattaydı.

Ne yaşarsak yaşayalım onun hayatta olmasına sevinmiştim. Oradaki davranışları sergilerken sarhoş olduğunun, duydukları karşısında ihanete uğramış gibi hissettiği için düşünmeden hareket ettiğini biliyordum ama her ne olursa olsun Ayberk'e zarar verecek olma ihtimali gözümün önünden gitmiyordu. Kardeşimi ondan korumak zorundaydım ama Alperen'e karşı bir nefret beslemiyordum. Sadece bir daha ona güvenmemeyi bana öğretmişti.

Yarım saat sonra hastaneye geldiğimde hastanenin girişinden içeriye girdim. Koridorun sonundaki tek başına oturan Savaş'ı gördüğümde yanına doğru ilerledim. Yanına ulaştığımda yorgunluğun daha çok uykusuzluğun vermiş olduğu gözaltı morlukları dikkatimi çekerken burada kalmasına daha fazla izin vermeyip onunla konuşmam gerektiğini fark ettim.

"Savaş, gözlerinin hâline bak. İtiraz kabul etmiyorum bugün eve gidip uyuyacaksın."

"Yok, iyiyim ben." Diyerek esneyen ağzını eliyle kapatırken yanına oturdum. "Bu iyi olduğun hâlin mi, bir haftadır buradasın. Eve gittiğin günler de çok kısıtlı."

"Eve gittiğimde aklım hep burada kalıyor." Diyerek, gülümsedi. "Bana söyleyene bak, gözünüzden uyku akıyor Sare Hanım."

"Lafı bana çevirme, lütfen!" Ona bakarken kadrajımıza giren kişiyle dikkatim oraya çevrildi.

"Selin'e bakmam gerekiyor." Harelerim iyileşmemiş yarasını tutan Alperen'le buluştu. "Yerinden kalkmaman gerekiyor, ne yaptığını sanıyorsun?"

Duyduğu sesle arkasını dönüp harelerini bana çevirdi. "Sadece uyurken onu izleyeceğim."

"Alperen!" Diyerek duyduğu sesime karşılık adımlarını hızlandırıp odanın içerisine girmesiyle gözden kayboldu. "Buraya geldiğinde çok fazla can cekişiyordu, izin verelim onu görsün."

"Peki, senin kalbin ne olacak Savaş?" Başını öne eğip gamzeleri görünecek şekilde gülümsedi. "O her zaman Selin'e ait olacak."
Yanına doğru ilerleyip bana bakmasını sağladım. "İleride keşke dememek istiyorsan, duygularından Selin'e bahsetmek zorundasın."

"Onu incitmek istemiyorum, yapacağım bu itiraf kafasını karıştırabilir." Kolumdaki Ayberk'in bana verdiği saate bakışlarımı çevirdim. "Selin'in kafasını karıştıran kişi ya Alperen olursa, eğer ona hislerinden bahsetmezsen Selin'i güvende tutamayız."

"Alperen'in Selin'e zarar vereceğinden mi şüpheleniyorsun?" Harelerimi ona çevirdim. "Ona güvenmiyorum."

"Sare," Diyerek aramızdaki mesafeyi azalttı. "Bana anlatmadığın bazı şeyler mi var?" Kolumdaki sıkmaya devam eden kol saatini çıkarttım. "Hayır."

Odanın içerisinden çıkan Alperen'in kadrajımıza girmesiyle yüz ifadesi bizi endişelendirmeye yetmişti. "Hey, Selin iyi mi?"

Tepkisiz kalmaya devam etmesiyle koşar adımlarla Selin'in odasına girdik. Selin'in uyuduğunu görünce derin bir oh çektim. Ben tepkisiz kalırken Savaş'ın yanına doğru ilerleyip ellerini saçlarında gezdirdiğini fark ettim. Selin'in bir gün saçlarına veda edecek duruma gelme ihtimali bile canımı yakıyordu.

Onları yalnız bıraktıktan sonra Alperen'in odasına doğru ilerledim. Onun kimseye gerçeklerden bahsetmemesi gerekiyordu. Alperen'in odasına girdiğimde bakışları beni buldu.

"Senin oradan kurtulma ihtimalinin olacağını düşünmüyordum." Bakışlarını dışarıya çevirdi. "Ölmeyerek seni hayal kırıklığına uğratmış gibiyim, Sare Hanım."

"Sana yardım eden kişi başkomiser Yağız Bey mi?"

"Bu konuyu kurcalamayacaksın ben de kimseye gerçeklerden bahsetmeyeceğim. Sen de bunun karşılığında o gün aramızda geçen olayları kimseye anlatmayacaksın. Birbirimizin dert ortağı olmak zorundayız, başka çaremiz yok."

"Sen Ayberk'i vurmaya kalkıştın artık seninle arkadaş dâhi değiliz." Gülümsedi. "Eğer ormandaki yaşadıklarımızı birisine dâhi anlatırsan hayatının içindeki insanları kaybedersin. Karar senin."

Gözlerimi devirip odadan çıktım. Hissettiğim kalp sancısının etkisi denizin bir kıyıya vurmuş dalgası kadar etkiliydi. Söylediğimiz  yalanlar veyahut yüzleşmekten korktuğumuz şeyler bizi karanlığın içine daha çok çekiyordu. Bildiğim tek şey söylediğimiz her yalanın bizi dikenli yollara götürmesiydi. Her yalanın ardından bir parmağınız o dikene teslim oluyordu. Benim ise artık o dikenlerle mücadele edecek gücüm kalmamıştı.

Vicdanım artık dikenli yollara kendini teslim edemezdi.

Vicdanım, hayatımdaki insanları kaybedeceğimi  bilse bile söylediğim yalanların ortaya çıkma zamanının geldiğini şu an itibariyle kulağıma fısıldadı.

Artık yalanlar yoktu, sadece gerçekler olmalıydı.

Ben artık zifiri karanlığın içinde pusu kurmuş aydınlık olmak istiyordum.

°

🌵

Bölümün hoşunuza gitmiş olması dileğiyle, hoş kalın♡

YENİLGİ | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin