Hikayemi beğendiyseniz yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın canlarım ✨
2018 Mayıs
Hiçbir şey Levent ağabeyin dediği gibi olmamıştı. Ne Bursa bana üç saatlik mesafe olarak kalmıştı, ne ilk vizelerden sonra ağlaya ağlaya eve dönmüştüm. İki ay sonra gelir dedikleri şehrimden ayrılışımın neredeyse ikinci senesi dolacaktı. Özlemiştim, burnumda tütüyordu ama gidemiyordum.
Bazen diyordum ki bitti, aştım artık.
Sonra Esra'yla bir telefon konuşmasına şahit oluyordum yine başa sarıyordu her şey. Bir de nedendir anlamıyorum sürekli görüntülü arıyordu Esra'yı. İllaki görüyordum, sesini duyuyordum ne kadar dikkat etsek de. Bunu içimde halletmeden dönmek, burada iki yıldır kendim için çabaladığım her şeye haksızlık olurdu.
İlk sene felaket geçmişti. Kimseyle konuşmadan okula gidip geldiğim, zorunlu olmadıkça evden hiç çıkmadığım bir dönemdi. Gelirken iyi olduğumu düşünmüştüm ama rol yapmak zorunda kalmadığım bir ortamda yaşayınca sahte bir şekilde de olsa gülmek için sebebim kalmamıştı. Somurtup duruyordum sürekli. Birinci sınıftayken sınıfta iletişim kurmak zorunda kaldığım sayılı insan da benden nefret ediyordu. O dönem Oğuz'la Esra olmasaydı nefes almak için bile dışarı çıkmazdım sanırım. En azından eve gitmemem için bir bahane olsun diye İngilizce kursuna yazılmıştım ilk geldiğim aylarda. Tatillerde vs. kurs var diye geçiştiriyordum annemleri. İlk zamanlar tepki gösterseler de sonra bundan vazgeçip kendileri gelmeye başlamışlardı. Bu kalabalığın içindeki evimi ve hayatımı sevemeseler de beni görmek için neredeyse ayda bir geliyorlardı. Esra okulunun elverdiği kadar eve gitse de Ayşe teyze de gelip gidiyordu. Özlemimi biraz olsun böyle dindiriyordum.
Öyle ya da böyle bir düzen kurmuştum. Aramadığım halde iş bile bulmuştum. Gittiğim İngilizce kursuna gelip ders gören Turgay ağabeyle tanışmam buradaki hayatımın dönüm noktalarından biri olmuştu.
Turgay ağabey birkaç arkadaşıyla beraber kurduğu küçük çaplı bir internet pazarlama şirketinde daha aktif olabilmek için kursa kaydolmuştu. Aslında kendisi bilgisayarlardan ve internet dünyasından hiç anlamıyordu ama zehir gibi bir ticaret kafası vardı. Kurstaki herkesten büyük olduğu için ağabeylik yapıp herkesle çok rahat iletişim kuruyordu. Bu halini Levent ağabeyin babacan tavırlarına çok benzettiğim için içim ısınmış, ilk kez kabuğumu kırarak iletişim kurmuştum biriyle.
Geç kaldığım bir gün boş kalan tek yer olan onun yanına oturmuştum. Ders arasında kalem ucu istemişti benden. O koca parmaklarıyla kaleme uç takmaya çalıştığını gördüğümde gülüşümü tutamamıştım. O da sonraları çok alıştığım huysuz ifadesiyle bana bakıp"Sen somurtmaktan başka bir tipe girebiliyor muydun ya Huysuz Şirin?" demişti. Uzun zamandan beri ilk defa risk alarak birine karşı gardımı indirip
"Adamına göre muamele." demiştim. Koca bir kahkaha atmıştı sözlerime. Ondan sonra da konuşmayı kesmemiştik hiç. İyi gelmişti bana sohbeti, konuşması, o bıçkın halleri. Gurbette ailemi hatırlatmıştı bana.
Biraz daha samimi olduktan sonra bilgisayar mühendisliği okuduğumu öğrenmiş ve yakama yapışmıştı yanlarına geleyim diye. İlk başlarda çok direnmiştim. Daha birinci sınıfta olduğumu, bir yerde çalışacak kadar bilgim olmadığını söylemiştim ama ikna olmamıştı. Ortalıkta dolaşıp fotokopi çekecek, çay yapıp ayak işlerine bakacak birine ihtiyaçları olduğunu söylemişti. Karlı bir anlaşmaydı aslında. Hem sürekli evde oturmaktan kafayı yemeyeceğim bir meşguliyetim olmuştu hem de biraz alıştıktan sonra orada çalışanlardan çok şey öğrenmiştim. İlk yaz tatilimi de böylece kaçarak geçirmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR YILDIZ MASALI
General FictionAşkta ve savaşta her şeyin mübah olduğunu söyler herkes. Oysa gerçek hayatta bunun bir karşılığı yoktu Işık'a göre. Savaşta belki ama aşkta hayır. Aşk, masum duyguları barındırmalıydı içinde onların yaşantısına göre. Aşk çirkinlik kaldırmazdı, aşkın...