Neyse,
Seviyorsan gerçekten, hayatında iki kere düğüm yüklenecek boğazına,
Biri onu tanıdığın gün...
Biri de ayrıldığın gün,
Yani bugün...
(Hikmet Anıl Öztekin)
Bugün 15 Şubat 2021.
O korkunç günün beşinci yılının dolmasına sadece bir gün kaldı. O zamandan bu yana pek çok şey değişti. Aslına bakarsanız hiçbir şey değişmedi. Zihnimin sivri bir köşesi hala o günde, o tuvaletin kenarına çökmüş kesik kesik iç çekiyor.
Bugün 15 Şubat 2021. Beş yıl geçti. Ama aslında hiç geçmedi.
İşe dönüşümün üstünden bir hafta geçmişti. Tamamen iyileşmiştim yani. Şu an hayatım dümdüz bir monotonlukta seyrediyor olsa da bunun uzun sürmeyeceğini biliyordum. Ne Osman'ın sabrı kalmıştı ne de ben direnebiliyordum.
Annem düğünde Maide teyzenin kırdığı potu anlatmıştı. Osman'ın ne kadar dağıldığını da. Aynı şeyleri kat kat fazlasıyla yaşamış biri olarak ne kadar üzüldüğünü tahmin edebiliyordum. Ama içimdeki o hain oh olsun biz de az çekmedik diyordu sürekli. Bu sesi Osman'ın duymasını istemiyordum. Onu kendimden korumaktı belki yaptığım ama bu saatten sonra işleri daha fazla geciktiremeyeceğimi biliyordum sanki. Akışına bırakmıştım sadece.
Bugün cumaydı, haftanın yorgunluğunu da sırtıma yüklemiş eve dönmüştüm. Keyifli bir hafta sonunu iple çekiyordum.
Eve girerken Ayşe teyzenin terliklerinin kapıda olduğunu görüp güldüm. İnşallah o yaşlara geldiğimizde Esra'yla istediğimiz zaman görüşebileceğimiz kadar yakın olabilirdik. Filiz'le olamayacağımız belli gibiydi. O Amerika kıtasını keşfe çıkarken biz Uludağ'ın tepesinden el sallardık muhtemelen ona.
İçeri girdiğimde tam beklediğim manzarayla karşılaştım. Karşılıklı oturmuş, ellerinde kahve fincanlarıyla keyif yapıyorlardı.
İkisini de öpüp yanlarına oturduktan sonra ilk sözüm anneme bugünkü kaçıncı kahvesini içtiğini sormak oldu.
"Vallahi ilk. Hem dün de hiç içmedim." dediğinde rahatça arkama yaslandım. Geçirdiği rahatsızlıktan sonra kafein tüketimine dikkat etmesi gerekiyordu.
"Zeynep benim bütün numaralarım silinmiş, Gülcan'ın numarasını versene bana." dedi Ayşe teyze.
"Niye?" diye sordum merakla. Gülcan abla bizimkilerin bayramlarda ya da ağır misafir ağırlayacakları zaman temizliğe yardım etmesi için çağırdıkları bir ablamızdı. Durduk yere çağırmasına şaşırmıştım.
"Camların silinmesi lazım. Normalde ben yapıyorum da bu aralar belim epey ağrıyor. Osman yaparım dedi ama onun da işi başından aşkın. Çağırayım kız da nasiplensin."
Son cümleyi söylemeseydi ben yardım edeyim derdim ama insanların ekmeğine mani olmaya gerek yoktu.
Ayşe teyze annemden aldığı numarayla Gülcan ablayı arayıp konuştu ve üzgün bir yüz ifadesiyle başın sağ olsun diyerek kapattı telefonu.
"Kız kim ölmüş?" dedi annem merakla.
"Annesi vefat etmiş ya. Köydeyim gelemem bir süre dedi Gülcan."
Tedirgince anneme sokuldum. Onu kaybetmeye yaklaştığımız zamanın acısı hala tazeydi içimde.
Ne yaptığımı fark edip yüzündeki yumuşak ifadeyle sarıldı bana. Bir müddet kendime gelmeyi bekleyip göğsünde soluklandım. Sonra doğruldum. Annem elimi tutup konuşmaya devam ediyordu, Ayşe'm de ara ara bana attığı şefkatli bakışlarıyla eşlik ediyordu anneme.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR YILDIZ MASALI
General FictionAşkta ve savaşta her şeyin mübah olduğunu söyler herkes. Oysa gerçek hayatta bunun bir karşılığı yoktu Işık'a göre. Savaşta belki ama aşkta hayır. Aşk, masum duyguları barındırmalıydı içinde onların yaşantısına göre. Aşk çirkinlik kaldırmazdı, aşkın...