Hikayenin bu bölümünü baştan sona kadar medyadaki şarkıyı dinleyerek yazdım. Normalde müzikle yazamam ama bu şarkı bölümün ruhuna o kadar uydu ki... Okurken dinlemenizi tavsiye ederim canlar🌸
Bazı anlar vardır, insanı öyle derinden sarsar ki neye uğradığını, ne hissettiğini şaşarsın. Bazı anlar vardır, o anın içinde olmamak için her yerde olabilmek istersin. Bazı durumlar vardır o durumun seyircisi bile olmak istemezsin. Bazı acılar vardır keşke biri bu acıyı içimden, beni de buradan alsa dersin.Tam öyle bir anda, öyle bir durumda, öyle bir acıdaydım.
Bu anı yaşamam, bu durumun içinde olmam, bu acının ortasından geçmem gerekiyordu.
Sevdiğim adamın karısının cenazesindeydim.
Birkaç hafta önce evime geldi diye sinirlendiğim kadının cenazesinde helva dağıtmıştım.
Elif abla ölmüştü. Bir trafik kazasında öylece can vermişti.
Ağabeyimin sabaha karşı aramasıyla uyanıp ilk otobüsle gelmiştik. Esra o saatte korkmasın diye beni aramıştı. Benim kalbim çıkmıştı.
Duygularım o kadar karmaşıktı ki... Osman'ı daha görmemiştim. Ne durumdaydı bilmiyordum. Bu durumda bile aklıma ilk gelenin o olması beni utandırsa da kalbim beni dinlemiyordu. Onların evindeydim. İki yıldır varlığını bile düşündüğümde korktuğum Elif ve Osman'ın evindeydim.
Her ne kadar kızsam da, sinirlensem de mutlu edemediği kadar mutlu olmadan ölmüştü. Daha yirmi altı yaşındaydı. Gencecikti. Sevdiğine kavuşamamış, hiç sevmediği bir adamla iki yıl aynı yastığa baş koymuş bir kadın...
O an tüm sinirimi unuttum. O mutfakta, onun mutfağında bulaşık yıkarken tüm kırgınlığım, tüm öfkem bitti. Ölmüştü. Yarın sabah uyanmayacaktı, işe gitmeyecekti. Akşam gelip yemek yemeyecekti, izlediği dizisi mesela yarım kalmıştı. Bitmişti artık bu dünyadaki günleri. Tüm hüznü, kaygıları, endişesi yarım kalmıştı. Yarım kalmıştı, yarım bırakmıştı.
"Işık'ım biraz limon sıksana Selma'nın tansiyonu yükseldi." Ayşe teyzenin kıpkırmızı olmuş gözlerine bakıp başımı salladım. Dolabı açıp limon poşetini alırken Selma teyzeyi düşünüyordum. İnsanın evladının ölmesi nasıl bir histi tahmin edemiyordum. Hiç samimi olmamama, hatta hayatımı mahvettiğini düşünmeme rağmen benim bile kalbim sızlıyordu. Onun evladı ölmüştü.
İnsanın doğurduğu, büyüttüğü yavrusunu gömmesinden daha büyük bir acı olabilir miydi?
Daha büyüğünü bilmiyordum. Osman bile belki bu durumu aşabilirdi ama Selma teyze için her şey çok kötüydü. İhsan amcaya üzülemiyordum nedense. O, çocuğunu yaşarken öldürmüştü. Şimdi karşısına geçip bağırmak istiyordum değdi mi diye. Kızın hayatının kalan iki yılını sevmediği bir adamla mutsuz geçirdi. Değdi mi o erkeklik gururuna demek istiyordum.
Keşke biri deseydi bunu.
Limonu sıkıp bir bardağa koydum ve kadınların oturduğu oturma odasına götürdüm. Yarı baygın halde uzanan Selma teyzeye içirmek istesem de kıpırdamadı.
"Selma teyze, hadi biraz doğrul lütfen. Bak içmezsen daha kötü olursun." Gözleri bana doğru bile kaymıyordu. Öylece tavana bakıyordu. Çaresizce dönüp etrafıma bakındım. Tülay abla bakışımı yakalayıp kalktı. O da çok kötü görünüyordu. Allah korusun Esra'yı kaybettiğimi düşündüm bir an... Hayali bile ciğerimi dağlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR YILDIZ MASALI
General FictionAşkta ve savaşta her şeyin mübah olduğunu söyler herkes. Oysa gerçek hayatta bunun bir karşılığı yoktu Işık'a göre. Savaşta belki ama aşkta hayır. Aşk, masum duyguları barındırmalıydı içinde onların yaşantısına göre. Aşk çirkinlik kaldırmazdı, aşkın...