2016 Eylül
Sonuçların açıklandığı günden sonraki tüm o haftalar büyük bir çılgınlık içinde geçmiş olsa da çoğunu gülerek hatırlıyordum. En çok şükrettiğim şeylerden biri hiçbirimizin istemediği bir sonuçla karşılaşmamış olmasıydı. Oğuz bizimle birlikte geliyordu. Hemşirelik kazanmıştı. Bu, kendi sonucumuzdan bile daha çok sevindiğimiz bir şey olmuştu Esra'yla. Her ne kadar onu Arzu'dan ayırmışız gibi hissetsek de o Arzu'nun tercih yapmayacağını, bir sene sonra da yanımıza gelebileceğini söylemişti. Ama asıl sebebin bana o arabada verdiği söz olduğunu biliyordum.
İbrahim ve Furkan bizi en çok şaşırtmayan şeyi yaparak Bursa'da konservatuvara yerleşmişlerdi. Mert ve Filiz ise aralarındaki o zor eşiği aşıp el ele çıkmışlardı karşımıza ve beraber Ankara'ya gideceklerini söylemişlerdi.
Mert ODTÜ'de siyaset bilimi bölümüne yerleşirken Filiz de aynı okulda sosyoloji okuyacaktı.
Bizimle birlikte İstanbul'a gelen bir kişi daha vardı ki bu tam anlamıyla bir sürpriz olsa da beni çok mutlu etmişti.
Murat.
Elektrik elektronik mühendisliği kazanmıştı. Aynı yakada olmayacaktık ama yine de sevinmiştim. Aynı şehirdeydik muhakkak görüşürdük.
Sonuçlar açıklandıktan sonraki üç haftanın çok az bir kısmını evde geçirebilmiştim. Sürekli birileri yemeğe çağırmıştı kutlama yapmak için ya da biz birilerini çağırmıştık. Osman ve Elif abla bu davetlerin hiçbirinde yoktu ki bunun için üzülmüştüm. Yani onu görmediğim için değil elbette. İçimde hala büyük bir özlem ve aşk olsa da evli bir adamı görmedim diye üzüleceğim kadar şuursuz değildim. Sadece benim yüzümden uzak kalması beni mahcup ediyordu. Eminim ki tüm o davetlere çağırılmıştı ama bir bahane bulmak zorunda kalmıştı benimle karşılaşmamak için. Yine de kısa bir süre sonra gideceğimi ve onun da rahat edeceğini bilerek, düşünceli haline minnettar olmaktan başka bir şey yapamamıştım.
Yine de onunla karşılaşmaktan kaçamıyordum tabi. Esra'nın anlattığına göre Ayşe teyze Osman'a çok kızmıştı. En azından bizi evinde misafir etmesi gerektiğini söylemişti. Kimilerine göre saçma gelebilir ama bizim mahallede işler böyle yürürdü. Biri evlendiğinde, üniversite kazandığında, askere gideceği zaman herkes o kişiyi ağırlamak için çırpınırdı. Biz de mahalleden koca bir grup olarak üniversiteye gidecektik. Sadece kendi ailelerimiz sırayla bizi misafir etse bile haftalar geçerdi.
Osman da bundan kaçamadı elbette. Ama neyse ki beni evine çağırmayacak kadar düşünceliydi . Grupça hepimizi dışarıda yemeğe çıkaracağını söylemişti. Gitmek istememiştim ama bu kadarının herkesin dikkatini çekeceğinin farkındaydım.
Tam da bu yüzden şimdi aynanın karşısında durmuş, kıyafetlerimi süzüyordum. Güzel bir yere gideceğimizi söylemişti Esra ama neresi olduğunu o da tam bilmiyordu. Yüksek belli, siyah kadife bir pantolon giymiştim. Üzerine de siyah, üzerinde kiraz desenleri olan belden oturtmalı bir bluz. Koyu renk saçlarımı hafif dalgalar halinde maşalayıp sırtıma bırakırken dudaklarıma bordo bir ruj sürdüm sadece. Bu sıcakta yüzümden akan fondötenle veya göz makyajıyla uğraşamazdım.
Üzerimdeki bluzun dirseğime gelen balon kollarını düzeltirken bir yandan da çantamı almak için dolabın alt rafına eğildim. Son on dakikadır saçlarımı yapmamı izleyen ağabeyim yatağıma yayılmışken homurdandı.
"Üzerine ceket giyecek misin çıkarken?"
"Bu sıcakta mı?"
"Belin açık." dedi büyük bir sorunu tespit eder gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR YILDIZ MASALI
General FictionAşkta ve savaşta her şeyin mübah olduğunu söyler herkes. Oysa gerçek hayatta bunun bir karşılığı yoktu Işık'a göre. Savaşta belki ama aşkta hayır. Aşk, masum duyguları barındırmalıydı içinde onların yaşantısına göre. Aşk çirkinlik kaldırmazdı, aşkın...