KONSER

22.2K 1K 114
                                    


"Ya yalan söylemesene sen koydun onu oraya." dedim hırsla. Köprünün üzeri için ayırdığımız mavi parçaların arasına çatılara konulacak kırmızı parçaları atmıştı.

"Hayır Işık. Sen ayırdın mavileri." dedi pes etmeden.

"Ya ben nehrin mavilerini ayırdım köprü sendeydi." derken bezmiştim onunla tartışmaktan.

Otuz yaşına gelmiş koskoca adam on dakikadır çocuk gibi inatlaşıyordu benimle. Hem de saçma sapan bir yapboz parçası için.

"Birazdan burnun uzamaya başlayacak yalan söylemekten." dedi saklamaya çalıştığı bir gülüş dudak kıvrımlarında dolaşırken.

Bilerek yapıyordu.
Üç gündür yapbozla uğraşmak için her akşam buraya geliyordum ve beni çıldırtmak için elinden geleni yapıyordu. Minnettardım açıkçası. Çünkü kahvelerini bana çevirip dolu dolu baktığı her seferde karın boşluğuma esaslı bir tekme yemişim gibi oluyordu.

"Al bak bir tane daha kırmızı." dedim elime gelen parçayı kafasına atıp.

"Eğer bu işin bitmesini geciktirmek için yapıyorsan bu yapboz parçalarını yutmak zorunda kalırsın Osman!" dedim tehditvari bir edayla.

Hoş, minik bir sinek kadar korkutucu olabilmiştim en fazla ama olsun. Çabama sağlık.

Koca bir kahkaha attı. "Kişi kendinden bilir işi. Sen karıştırıp duruyorsun hepsini."

"Sen yalvardın yapalım diye be. Niye uzatmak isteyeyim ben?" dedim çirkefçe.

"Doğru." dedi ve arkama doğru bakıp Esra'yı kontrol etti. "Eğer bunu bitirmezsek nasıl diğer maddelere geçebiliriz ki?"

Bak sen çok sağlam geçiriyorsun ama.

Hızla yanımda duran minderi alıp kafasına fırlattım ve ayağa kalktım. "Gidiyorum ben!"

Gülerek ayağa kalktı peşimden ve kolumu tutup engellemeye çalıştı. "Tamam tamam şaka yapıyorum gel."

"Bırak. Saat geç oldu zaten gitmem lazım." dedim gözlerimi ovuşturarak. Bugün annemle ve evle ilgilenmem gereken durumların dışında tüm zamanımı bilgisayarda Seyhan'ın verdiği işleri hallederek geçirmiştim ve gözlerim ağrıyordu.

"Çok mu yoruldun?" dedi şefkatli bakışları yüzümde dolaşırken. Başımı salladım.

"Uykum geldi. Sonra devam ederiz." dedim aksice. Bana böyle iyi davrandığında elimi ayağımı sığdıracak yer bulamıyordum ve çareyi onu terslemekte buluyordum.
Kesinlikle hak ediyordu.

İç çekip kolumu bıraktı. "Geçireyim o zaman seni."

Dönüp Esra'ya seslendim ama o aşk bulutlarının arasında kaybolmuştu bile. Telefona salakça bakıp hızlı hızlı mesaj yazıyordu. Keyfini bozmadan terastan çıkıp merdivenleri indim. Ayşe teyze ve Süleyman amcayla da vedalaşıp çıktım kapıdan. Buradaki varlığıma alışmışlardı sanırım. Hele dün Ayşe teyze yanımıza uğradığı bir ara Osman'ın kahkahasını duyduğunda öyle mutlu olmuştu ki gözleri dolmuştu. Giderken sımsıkı sarılıp öpmüştü beni teşekkürler ederek.

Onlar da bu mutluluğun kaynağının ben olduğumu sanıyorlardı, bense bunu nasıl adlandıracağımı bilmiyordum.

Ayakkabılarımı giyip gidecekken Osman'ın kararsız sesiyle ona döndüm. "Işık?"

"Efendim."

"Bir şey söyleyeceğim ama hemen hayır deme."
Kararsızca başımı salladım. Ne zaman hayır diyeyim dememek için zor tutmuştum kendimi. İçimdeki şovmene dur demem gerekiyordu.

BİR YILDIZ MASALIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin