Selamlarr 😍Bölümü beğendiyseniz yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın canlarım ✨
"Tamam anne, geldim şimdi. Biraz toparlanayım ararım tekrar."
Karşı tarafı dinledim birkaç saniye.
"Tamam anne. İlaçlarını almayı unutma sakın." Arkadan bağıran Esra'nın sesine güldüm. Tam anlamasam da eşek başı olmadığına dair haykırıyordu.
Vedalaşıp kapattığımda en son iki hafta önce bulunduğumuz eve doğru adımladım. Yokuşun bitiminde durup beş yıl kahrımızı çekmiş apartmana bakarken düşünceliydim. Apartman epey eskiydi esasen. Kimin kahır çektiği tartışılırdı ama çok seviyordum burayı.
Aslında İstanbul'u genel olarak çok sevmiştim. Çok büyük bir can yangınıyla gelmiştim buraya ama bu şehrin büyüsü bambaşkaydı. İnsanı içine çekiyor, zorluğuyla boğsa da bırakmıyordu. Ama çok isterdim burada Osman'la yaşamayı. Kendi mahallemizi, Bursa'nın nispeten sakinliğini çok sevsem de karakterimin tam manasıyla oturduğu bu şehri sevdiğim adamla paylaşmak isterdim.
Ama ben onunla değil İstanbul'u, küçücük bir sofrayı bile tam manasıyla paylaşamazdım.
Karşı karşıyaydık, yan yanaydık ama hiç yürek yüreğe olmamıştık. Ben onunla hiç sevgi dolu bir anı paylaşmamıştım. Eline, yüzüne defalarca kez dokunmuş, pek çok kez kollarında olmuştum ama kalplerimiz farklı bir dilde konuşurken bu bir paylaşım değildi ki.
Bu olsa olsa bir alaz olurdu. Ciğerimi kavuran bir alaz...
Oysa baksaydı bir kez, bir kez içimdeki sevgiyi olmaması gereken bir şeymiş, aramızda bir engelmiş gibi görmeseydi anlardı. Bakıp da kahrolduğu, küçücük kalmış dediği bedenimden katlarca büyük bir aşkla sevdiğimi görebilirdi. Ben on sekiz yaşımdayken de görebilirdi, yirmi üçümdeyken de.
Görmesi artık bir anlam ifade etmezdi gerçi. Araya pek çok acı, pek çok yaşanmışlık girmişti. Ben onun nişan kurdelesinin kesildiğini görmüştüm. O kurdeleyi benim boğazıma sarmışlar, o makası da canıma saplamışlardı. O evlenmişti, ben ölüme yürümüştüm. Nefes almamıştım, nefes almadığımı bile fark etmemiştim.
Onun aşkının bende bıraktığı yara benim ailemi bile mahvetmişti. Bu saatten sonra ne gibi bir mucize onu bana yaklaştırır, geçmişimizdeki felaketleri unutturabilirdi ki?
Unutturamazdı.
Ama bana da unutturmuyordu. Aklım durumun imkansızlığını, istenmeyişimi tüm çıplaklığıyla önüme serse de kalbim onu her gördüğünde sanki kırk yıllık eşimi görmüşüm gibi bir sahiplenmeyle çarpıyordu.
Bezgince soluk bırakıp yol ortasından çekilerek apartmanın zorlayan kapısını sertçe ittirdim.
Eve girdiğimde bunların son olduğunu düşünerek küçük bir sızı yayıldı içime. Az önce bir marketten aldığım birkaç koliyi koridora bırakıp öylece dolaştım tüm odaları tek tek.
Evden çıkmak istemediğim günlerde kendimi atıp günlerce yetecek kadar yemek yaptığım küçücük mutfağımıza girdim. Daracık camdan aşağıda akıp giden Beyoğlu'nu izledim birkaç dakika.
Az mı soluksuz kalıp şu küçücük camdan medet ummuştum sahi?
Mutfaktan çıkıp kutu gibi evimizin en büyük odası olan salonumuza girdim. Ne misafirler ağırlamıştık burada...
Akın'la saatlerce süren PlayStation turnuvaları, bizim çocuklar Bursa'dan ve Ankara'dan her geldiğinde sabahlara kadar film izleyişlerimiz gözümden aktı geçti. Ne ödevler yapılmış, ne depresyonlara girilmişti bu salonda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR YILDIZ MASALI
Ficción GeneralAşkta ve savaşta her şeyin mübah olduğunu söyler herkes. Oysa gerçek hayatta bunun bir karşılığı yoktu Işık'a göre. Savaşta belki ama aşkta hayır. Aşk, masum duyguları barındırmalıydı içinde onların yaşantısına göre. Aşk çirkinlik kaldırmazdı, aşkın...