Arkadaşlar öncelikle merhaba. Beni üzen bir şeyden bahsetmek istiyorum.Bu hikayeye düzenli bölüm geliyor diye, ben bölümleri yazıp bitirdim diye ve en önemlisi oy, yorum kotası koymuyorum diye yorum yapmıyorsanız bu beni üzer. En nihayetinde Işık'ın hikayesini bitirmiş olsam da siz burayı okurken ben Hazal'ı yazıyorum ve bir okuyucu kitlem olduğunu bilmek motivasyonumu artırıyor. Hikayeyi düzenli okuyan yaklaşık bin kişi olmasına rağmen özellikle son bölümlerde yorumlar o kadar düştü ki moralim bozuluyor. İlk bölümlerde, sürekli birilerine söveceğiniz zaman daha aktiftiniz ve bu beni üzüyor. Sıkıldınız mı bilmiyorum ama daha pek çok şey çözülmedi bile, uzattığımı da düşünmüyorum açıkçası 💔
"Bana neden anlatmadın?" dedi ağabeyim kızarmış göz altına bir buz torbası tutarken. Doktorun beni kontrol edişinin - ve onların da kavga edişinin- üzerinden yarım saat geçmişti.
Ciddi bir şeyim yoktu, öyle söylemişti doktor. Sadece aldığım darbeler etimde çürüklere sebep olmuştu ve diş etlerimin biraz hasar gördüğünü ve ağız içi yaralarım olduğunu söylemişti. Verdiği kremin etkisi geçtiği için konuşabiliyordum ama ağrıları henüz hissetmiyordum verilen morfinden dolayı.
Merak ettiğim tek şey Osman'dı. Ağabeyimin bile yüzünde hasar varken onun hali felaket olmalıydı çünkü içten içe ağabeyime karşılık vermeyeceğini biliyordum. Birbirlerini tahrik etmiş olmalıydılar ki ağabeyim de hasar görmüştü.
Neyse ki az önce Oğuz serumumu değiştirme bahanesiyle geldiğinde kulağıma Osman'ın kapıda olduğunu ve içeri girmek için ağabeyimin uzaklaşacağı bir fırsat kolladığını söylemişti.
Gitmemişti, beni bırakmamıştı.
"Sana bir soru sordum Işık."
"Ne diyebilirdim ki?" dedim göğsümü sıkıştıran acıyla. "Nasıl söyleyebilirdim?"
"Biz kardeşiz Işık." dedi soğukça. Odaya geri geldiğinde öfkesinden sıyrılıp olayın detaylarını ve nasıl olduğunu öğrenmiş, iyi olup olmadığım hakkında telaşlanmıştı. Fakat aradan geçen dakikalar ona öfkesini tekrar uyandıracak fırsatı vermişti.
"Bana anlatmamak için tek bir sebebin yoktu."
"Vardı." dedim sersemce. İlaçlar yüzünden kafam bulanıktı hala.
"Siz çok yakındınız. Annem Ayşe teyzeyle, babam Süleyman amcayla. Çok çok yakın. Bu her şeyi karmakarışık bir hale getirirdi. Bu bağları koparmak istemedim."
"Sen sanıyor musun ki ben, annem ya da babam beş sene boyunca senden uzak kalmak yerine komşularımızı seçerdik?"
"Sanmıyorum tabi ki." derken yüzüne bakamıyordum. Haklıydı. O da haklıydı, Osman da haklıydı.
Ama ben de haklıydım.
"Bu yüzden söyleyemedim. Bu iki aile arasındaki bağ benim yüzümden zarar görsün istemedim. Üstelik Osman'ın da bir suçu yokken."
"Onun adını ağzına alma." dedi öfkeyle.
"Ne değişecek?" dedim deli cesaretiyle. Normal bir zamanda bu kadar açık olamazdım belki ama sarhoş gibiydim şu an.
İlaçların etkisindeyken neler yapabileceğimi hepimiz biliyoruz değil mi?
"Adını anmasam kalbimden atabilecek miyim?"
"Allah aşkına sus Işık." dedi ayağa kalkıp elindeki buzu kenara bırakarak. "Bu iğrençliği dinlemek istemiyorum."
Hayatım boyunca sahip olduğum en güzel hisleri iğrençlik olarak nitelendiriyordu. Bana acı vermiş bile olsa Osman'a duyduğum hisler kalbimin en masum köşesiydi benim. Bu, ağabeyimin midesini mi bulandırıyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR YILDIZ MASALI
Ficción GeneralAşkta ve savaşta her şeyin mübah olduğunu söyler herkes. Oysa gerçek hayatta bunun bir karşılığı yoktu Işık'a göre. Savaşta belki ama aşkta hayır. Aşk, masum duyguları barındırmalıydı içinde onların yaşantısına göre. Aşk çirkinlik kaldırmazdı, aşkın...