Hikayemi beğendiyseniz yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın canlarım ✨
"Babam sen mezun olduğunda odandan bahçeye açılan bir kapı yaptırdı." dedi ağabeyim fısıldayarak. Parmak boğumları beyazlamıştı direksiyonu sıkmaktan.
"Annem de bir salıncak aldı Esra'ların terasını kıskanıyorsun diye." Derin bir nefes çekti, aldığı nefes yetmemiş gibi camı açtı sonra.
"Gelince geceleri anne kız otururuz diyordu. Gelmedin." Sesi buz gibiydi.
"Beş yıl geçti. Bir cenazeye geldin, bir de şimdi. İlla birinin ölüm döşeğine mi düşmesi gerekiyordu gelmen için?"
"Ağabey öyle değil." desem de iliklerime kadar biliyordum ki haklıydı.
"Sus. Şimdiye kadar nasıl sustuysan öyle sus çünkü ben konuşacağım. Seni hiç zorlamadım Işık. Ne olduğunu bile sormadım çünkü ben aptal değilim veya balık hafızalı. Seni yıpratan şeyin burada olduğunu anlıyordum ama ne olduğunu göremedim. Buraya geri dönmemene hiç sesimi çıkarmadım çünkü o lise sondaki haline dönmeni hiç istemedim. O hastanede geçirdiğimiz geceleri, küçücük kalmanı, gizlediğini sanarak geceleri odanda ağlamanı bir daha yaşatmak istemedim sana o yüzden hiç baskı yapmadım. Her bayramda, her tatilde dilinin dönüp de söyleyemediğin yalanları ben uydurdum onlara. Çok baskı yapacak gibi olduklarında aldım sana getirdim onları. Yeter ki dedim o haline dönmesin. Uzakta mutluysa kalsın orada.
Ama şimdi bakıyorum Işık. Daha betersin. O günlerini aratıyor bu halin. Böyle mi iyileştin?"
Sözleri buraya gelene kadar zaten dinmemiş olan yaşlarımı tekrar tetikledi.
"İyileşemedim." dedim kollarımdaki serum izlerine gözüm kaydığında.
"O zaman Işık otur bir daha düşün. Ne sana iyi geliyor bir daha karar ver. Bana de ki ağabey sorun burası. Kalkıp gidelim. İstersen şehrin öteki ucuna, istersen de başka bir şehre. Ama bizi de kendini de bu kadar yıpratma artık."
Yıpranmışlardı. Çok yıpranmış, çok yıpratmıştım. Onlara ne yaptığımı göremeyecek kadar yanmıştı canım, fark edememiştim.
Anneciğimin kalbine birer birer yüklediğim acıları fark etmemiştim.
Bir gece vaktiydi o uğursuz haber geldiğinde. Beni değil Esra'yı aramışlardı. Odamda oturmuş Turgay ağabeyin teklifini düşünüyordum ki kapımı açmıştı arkadaşım küçücük. Bembeyaz olmuştu yüzü.
O an anlamıştım bir şey olduğunu. Kalbime çökmüştü birden acısı.
"N.. ne. Ne oldu?" diyebilmiştim ancak. Titreyen adımlarıyla yanıma çöküp sımsıkı tutmuştu elimi. Yüzü sırılsıklam olmuştu.
"Işık söyleyeceğim ama sakin ol." Yerimden fırlamak istemiştim ama derman bulamamıştım dizlerimde.
"S..ss..söyle tamam."
"Zeynep teyze. Kalp krizi geçirmiş."
***
Anne ve babasıyla büyüme şansına erişen insanlar için ebeveynleri, her daim orada olan birer demirbaştı. Uzakta da olsa, yan odasında da otursa oradaydılar. Zamanla yaşlanmaları, bellerinin bükülmesi bile kalbini yaralardı insanın.
Peki ya olmamaları?
Hiç olmamaları değil, bir gün varlıklarının yokluğa dönecek olması? Bunu tasavvura kelimem bile yetmezdi. Kendimi elli yaşında düşündüğüm zamanlarda bile annem yanımdaydı, babam baş ucumdaydı. Ama ya olmasaydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR YILDIZ MASALI
General FictionAşkta ve savaşta her şeyin mübah olduğunu söyler herkes. Oysa gerçek hayatta bunun bir karşılığı yoktu Işık'a göre. Savaşta belki ama aşkta hayır. Aşk, masum duyguları barındırmalıydı içinde onların yaşantısına göre. Aşk çirkinlik kaldırmazdı, aşkın...