"Yanlış bağlıyorsun o kurdeleleri ya. Fiyonk kısmı üste gelecek!" diye elime vurdu Arzu. Yarın nişanları vardı ve biz gecenin bu vakti Esra'ların terasında oturmuş misafirlere dağıtılacak olan küçük hediyelikleri süslüyorduk.
"Kör oldum çünkü Arzu. Göremiyorum artık."
"Ara verelim o zaman." dedi Esra direkt yere uzanıp. "Belim koptu."
Teras kapısı açılıp elinde büyük bir tepsiyle içeri giren Ayşe teyzeyi görmemle ayaklandım.
"Ayşe'm sen niye taşıyorsun şu ağır şeyi? Haber verseydin ya."
Kurabiye ve böreklerle dolu olan tepsiyi elime alıp aç bakışlarla süzdüm. İşteki yoğunluk yüzünden sabahtan beri bir şey yiyememiştim. Sonra eve uğramaya bile fırsat bulamadan kendimi burada bulmuştum.
"Acıkmışsınızdır annecim." dedi kenara kayarak. Peşinden elinde içecek tepsisiyle gelen Osman'ı görmemle yüzümü bir ateş bastı.
Bir buçuk hafta önce birlikte uyuduğumuz o geceden sonra onu hiç görmemiştim. Zaten işle ilgili çok fazla şeyle uğraşıyorduk, pek kaçmaya uğraşmamıştım ama araya biraz zaman girdiği için de mutluydum.
Çünkü unutamıyordum. Ona hatırlamayacağım demiştim ama nasıl unutabilirdim ki? Ömrüm boyu özlemini çektiğimi kendime bile itiraf edemediğim o anlar hafızamın en baş köşesine kazınmıştı. Tepsiyi alıp süslerin olduğu sehpaya koyarken gecenin devamını düşündüm.
O konuşmadan sonra pek fazla diyaloğa girmemiştik birbirimizle. Yalnızca Osman tüm gece kulağıma içimi serin sularla dolduran ama bir yandan da ağlama isteğimi kamçılayan şeyler fısıldamıştı.
Çok güzelsin demişti bana. Hep güzeldin ama şimdi bir başka geliyorsun gözüme demişti.
Nasıl yanımdasın? diye sormuştu. Bunca yıla, bunca acıya rağmen nasıl kollarımdasın ve neden kalbim bu kadar hızlı atıyor? demişti.
Bütün gece boyunca saçlarımı okşamaktan, onları koklamaktan geri durmamıştı.
Deniz kokusunu çok severdi halbuki. Biz lisedeyken bazen sadece deniz kokusunu almak için sahile götürürdü bizi. Ama tüm gece boyunca kafasını saçlarımın içinden hiç çıkarmamış, sanki hasret kalmış gibi koklayıp durmuştu.
Elleri hep üzerimdeydi. Yanında olduğumdan emin olmak ister gibi sıkı sıkıya tutmuştu beni.
Ben mi? Ben o kadar büyük bir şaşkınlıkla sınanıyordum ki ara ara anın gerçekliğini sorgulamak adına bacağıma bir çimdik atıp acıyı hissedince rahat bir nefes alıyordum.
Bunu fark ettiğinde ellerimi sıkı sıkı tutmuştu.
"Buradayım. Gerçekten buradayım. Hiçbir yere gitmeye niyetim yok." demişti parmak uçlarımı öpüp.
Bu gecenin bir daha yaşanmayacağını bildiğimden rahat bırakmıştım kendimi. Vücudumu kasmaktan vazgeçip benimle ilgilenmesi için müsaade etmiştim bir yerde. Memnuniyetle karşılamıştı o da bu durumu, daha sıkı sarılmıştı.
Ve ben mutluluktan ağlamıştım. Gözyaşlarımı öpmüştü. Bir vuslat sayılmazdı. Vuslata en uzak şeydi belki yaşadığımız, ikimiz de kilidini açamadığımız bir kapana kısılmıştık.
Kendi kalplerimizden oluşan bir kapana.
Yine de yanımdaydı. Yanımdaydı ve kollarımın arasındaydı her baktığımda içimi sızlatan varlığı. Son da olsa yanımdaydı, nasıl kıymetini bilmezdim ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR YILDIZ MASALI
General FictionAşkta ve savaşta her şeyin mübah olduğunu söyler herkes. Oysa gerçek hayatta bunun bir karşılığı yoktu Işık'a göre. Savaşta belki ama aşkta hayır. Aşk, masum duyguları barındırmalıydı içinde onların yaşantısına göre. Aşk çirkinlik kaldırmazdı, aşkın...