"Verdiğin her kederin yüreğimde yeri var
Hangi kitabı açtıysam seni okudum yıllardır
Hangi aynaya baktıysam seni gördüm
Gel desen gelemem
Git desen gidemem
Öl desen kanım akmaz
Anladım artık seni sevmek yüce bir şey
Anladım artık seni sevmek Tanrı'ya yaklaşmak gibi"
(Ümit Yaşar Oğuzcan)"Ooo hoş geldin, hoş geldin! Kaçıp gitmeyeceksin değil mi yine?"
Utanarak bakışlarımı kaçırdım tatlı tezgahının arkasında durup bana gülen adamdan.
"Utandırmasana!" dedim gülerek.
"Gel gel, takılıyorum." dedi tezgahtan çıkıp yanıma gelirken. Tokalaştıktan sonra kahvaltı yapıp yapmadığımı sordu. Yapmamıştım. Ağabeyim annemi doktor kontrolüne götürmüştü sabah. Ben de gitmek istemiştim ama annem biraz kendime vakit ayırmamı söylemişti. Yaklaşık bir haftadır burada olan Sena abla da okula evrak teslim edeceğini, sonra da burada yaşayan bir arkadaşıyla buluşacağını söyleyince kendimi dışarı atıp uzun zamandır ertelediğim Fatih'in yanına gelmiştim.
Mutfaktan çıkan Selim ağabeyle de selamlaşıp biraz konuştuktan sonra Fatih'in yönlendirmesiyle arka bahçeye geçtim.
Hafta içi ve sabah saatlerinde olduğumuz için sakin olan bahçede büyük çınar ağacının altına konulmuş turuncu bir masaya oturdum. Fatih kahvaltı getireceğini söyleyip içeride kaybolmuştu. Telefonumu elime alıp sahte bir isimle açtığım instagram hesabımda dolaştım bir süre. Çevremden kimseyle takipleşmiyordum, sadece boş boş video izlemek için açmıştım.
Epey işsiz biriydim şu ara.
"Yumurtanı nasıl yersin?" diyen sesle başımı izlediğim kardeş kavgası videosundan ayırıp kapıdan seslenen Fatih'e baktım.
Fazla biscolata erkeği gibi durmuyor mu?
"Dur şimdi ortalığı karıştırma" diye iç sesimi azarlayıp arkadaşıma döndüm.
"Yumurta yemeyeyim ya hava sıcak bayağı."
Başını sallayıp içeri döndü. Yaklaşık beş dakika sonra limonatalarla, çeşit çeşit kahvaltılıkla ve tatlı poğaçalarla süslediği kahvaltı sofrası önümüzdeydi. Ne kadar yardımcı olmak istesem de kabul etmeyip benden başka bir şey isteyeceğini söylemişti. Keyifle masaya bakarken fotoğraf çekeceğini söyleyip başlamamamı engelledi. Masayı çektiği bir fotoğrafı alıp kafenin hesabına yükledikten sonra beni azat etti ve hazırladığı leziz şeylerin tadına baktım.
"Poğaçalar çok güzel." dedim gözlerimi kapatarak.
"Peynirli poğaça sevmiyorsun diye hatırlıyorum." derken limonatasından içiyordu.
"Doğru hatırlıyorsun." dediğimde tabağımdaki üç çeşit peynire bakıp güldü. Gülüşüne eşlik ederken başımı iki yana salladım. Herkes buna şaşıyordu.
"Bazı şeyleri tek başına seviyorum. Mesela muz ve çilek. İkisini de meyveyken çok severim ama muzlu veya çilekli tatlıları ya da içecekleri sevmem."
Keyifle gülüp başını salladı. "Sana ne ikram etmeyeceğimi öğrendiğim iyi oldu."
Gülüp yemek yemeye döndüm. On beş dakika içinde ikimiz de doymuş bir şekilde arkamıza yaslanmıştık. Fatih gelen müşteriyle ayağa kalkarken ben de tüm itirazlarına rağmen masayı toplayıp ikimize de çay doldurmuştum. Nihayet tekrar karşılıklı oturduğumuzda söze girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR YILDIZ MASALI
General FictionAşkta ve savaşta her şeyin mübah olduğunu söyler herkes. Oysa gerçek hayatta bunun bir karşılığı yoktu Işık'a göre. Savaşta belki ama aşkta hayır. Aşk, masum duyguları barındırmalıydı içinde onların yaşantısına göre. Aşk çirkinlik kaldırmazdı, aşkın...