İki ay sonra.Sabahattin Ali İçimizdeki Şeytan kitabında şöyle der. "Sana kızgın değilim. Sana kızamayacak kadar iyi tanıyorum seni. Sonra seviyorum. Neden sevdiğimi bilmeden seviyorum. Bu sevgiyi her gittiğim yere beraber götüreceğim. Hoşça kal."
Ona kızgın değilim. Hem de hiç. O ev konusundaki tavrı yüzünden zerre kadar kızgın değilim. Onun gölgesini bile görmeden geçirdiğim iki ay boyunca bunu çok düşündüm. Osman'dan bunun aksi bir davranış beklemem mümkün değildi. O eve tekrar gittiğine, onu hatırlayıp üzüldüğüne inanmıyordum. Eskiden yapıyor olsa bile - ki yapmadım demişti- bizim aramızda bir şeyler olmaya başladığından beri bunu yapmamıştı, emindim. Bu bana duyduğu hisleriyle ilgili de değildi. Bu Osman'a duyduğum güvenle ilgiliydi. Onun karakteriyle ilgiliydi.
O gece yüzüne haykırdığım hiçbir şeyi hissetmiyordum şu an. Sakin kafayla düşündüğüm hiçbir anda da düşünmez, onu böyle kötü bir şeyle suçlamazdım. Ama aylardır içimde yatan zehir açığa çıkmıştı. Yaşanmasından en çok korktuğum şey öyle bir anda vurmuştu ki bizi birbirimizden farklı uçlara savurmuştu.
Çok özlemiştim. Dünyada kimsenin bu şiddetle özlenebileceğini bilmezdim. Derimin altını bile sızlatan bu hissin adının özlem olduğunu bilmezdim.
Gün içinde sürekli attığı mesajlarını özlemiştim. Nasıl olduğumu iki dakika görmek için bile saçma sapan bahanelerle kapımızı çalışını özlemiştim. Çattığı kaşlarını, her daim etrafıma sarmaya hazır tuttuğu kollarını özlemiştim.
Göğsüne yaslanmayı çok özlemiştim. Saçlarımı kokladığında fark etmeden iç çekişini ve çıkardığı küçük mırıltılarını çok özlemiştim.
Canım yanıyordu özlemekten.
Bana seni seviyorum demişti. Hayatım boyunca ondan duyacağıma ihtimal bile vermediğim bir sözdü bu. Gözlerimin içine bakmış ve tokça söylemişti.
Beni seviyordu.
Çok seviyordum.
Bu neden ikimize yetmemişti? Neden ikimizi biz yapmıyordu?
Neden başa çıkamamıştım geçmişin bıraktıklarıyla? Bana gelmeye bu kadar istekliyken onu niye itmiştim?
Şakaklarıma süzülen yaşları sildim yavaşça. Son iki ayımın rutinlerindendi bu. Her sabah kalkıp kendime kızdığım ve suçlamalarla boğuştuğum bir sürenin ardından yüzümü buz gibi sularla yıkayıp bir gece öncesinin ağlama kalıntılarını yok ediyor, kahvaltıda bir şeyler yiyor gibi yapıp işe gidiyordum. Akşama kadar dur durak bilmeden çalışıp eve geldiğimde ağabeyim ve babama bir şey çaktırmamak için biraz yanlarında oturup cehennemime geri çekiliyordum.
Osman'ı hiç görmemiştim. O gece tek bir şey daha söylemeden beni eve bırakmış, kapının önüne geldiğimizde sessizce akıttığım yaşlarımı silerek sıkıca sarılmıştı bana. Sonra gitmişti. Bir daha hiç görmemiştim.
Ertesi sabah şiş gözlerimi gören annem bir bahaneyle evdekileri göndermiş, Ayşe teyzeyi de çağırarak zorla anlattırmıştı her şeyi. Osman'ın verdiği sözden bahsettiğimde gözleri buğulanmıştı.
"Bana verdi o sözü." demişti özür diler gibi. "Ne bileyim böyle olacağını."
"Senin yüzünden değil anne." demiştim Ayşe teyze saçlarımı okşarken.
"Ben kendimi tutamadım. Çok kötü şeyler söyledim ona."
İkisi de yanımdan ayrılmamıştı o gün. Ayşe teyzeye karşı çok mahcup hissediyordum ama o bunu sorun etmiyor gibiydi. Benimle ilgileniyordu sadece. Ara ara da Osman'a kızıyordu evi satmadığını sakladığı için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR YILDIZ MASALI
General FictionAşkta ve savaşta her şeyin mübah olduğunu söyler herkes. Oysa gerçek hayatta bunun bir karşılığı yoktu Işık'a göre. Savaşta belki ama aşkta hayır. Aşk, masum duyguları barındırmalıydı içinde onların yaşantısına göre. Aşk çirkinlik kaldırmazdı, aşkın...