1.Bölüm-Giriş

8.6K 137 4
                                    

İşlerimin bitişiyle dışarıya bakmadan montumu giydim ve eşyalarımı toplayıp odadan çıktım. Mesai 2 saat önce bittiği için binada neredeyse kimse bulunmuyordu. Yorgun bakışlarım telefonumda binadan çıkarken yağmur yağdığını fark etmemle yılın her gününde çantamda bulunan şemsiyemi açıp durağa doğru yürümeye başladım.

Telefonumu cebime koyup üzgün bakışlarımı ayakkabılarıma çevirdim. Rahat olması için hep spor ayakkabı giyerdim. Neyse ki eve gidecektim. Bu yüzden ıslanacak olmasını çok önemsemedim.

İş yerim bana araba vermiş olsa da sorun çıktığı için otobüsle gelmiştim. Çıkmasa da sık sık otobüsle gelirdim. Ne kadar kalabalık olsa da tüm gün gerilen vücudumun yollarda da gerilmesini istemiyordum.

Durağa geldiğimde saatime baktım. Otobüs birkaç dakika önce geçmiş ve bir sonrakinin gelmesine de yarım saat vardı. Genel mesai saatlerinin bitiminin üzerinden geçen zamandan dolayı da durakta ve etrafta kimse bulunmuyordu.

Kulaklığımı takıp sakin olduğunu ve zihnimi yormayacağını düşündüğüm bir şarkı açıp durağın bankına oturdum. Gözlerimi kapatıp sırtımı yasladım.

Zaman zaman böyle yoğun çalıştığım dönemler olurdu ama sevdiğim için hiç zorlanmazdım. Vücudumu zorlamamak için dinlenmem gerekiyordu sadece. Bu yüzden bu günlük bırakmıştım çalışmayı. Planlanandan ileride bile gittiğimiz için rahattım.

Gözlerimi aralayıp etrafa baktığımda ileride siyah bir aracın farlarını kapatıp durduğunu fark etmiştim. Aynı filmlerdeki insanların kaçırıldığı araçlara benzemesi yüzünden gerilsem de bunu belli etmeyip elimdeki telefona dönüp son konuştuğum kişi olan David'e mesaj attım.

'Telefonlarımı takip eder misin?'

Gönderdiğim anda kolumdan tutulup kaldırılmamla telefonu zar zor kapatıp o kişiye bakmaya çalıştım. Ağzıma kapatılan bezle nefesimi tuttup araca baktığımda farlarını yakıp buraya geldiğini fark etmiştim.

Daha fazla dayanamayıp nefes alırken son gördüğüm aracın içine bindirilişimdi.

***

4 Yıl önce

Genç adam maillerine bakarken Türkiye'deki bir üniversiteyle ilgili maile takılmıştı gözleri. Normalde olsa dikkatini çekmeyecek bu maili açıp okuduğunda içinden bir his bu okula gitmesi gerektiğini söylemişti.

Beraber büyüdüğü abisi yerine koyduğu James'i arayıp oraya gideceğini söyledi. Beraber gitmeye karar verdiklerinde maile cevap yazdı. İkisi için de uygun tarihe uçak biletlerini alıp arkasına yaslandı ve neden böyle hissettiğini anlamaya çalıştı. Bir süre sonra buna bir cevap bulamayacağına karar verip oturduğu yerden kalkıp paltosunu giydi ve odasından çıktı. İşlerini bitirmişti zaten. Eve gidip dinlenmek istiyordu sadece.

Ailesinin vefatından sonra kendisine ve kardeşlerine bakan aile dostları ile beraber yaşıyorlardı. Bu aileyle yaşamayı sevdikleri için ayrı eve taşınmayı hiç düşünmemişlerdi. Ailenin anne ve babası onları kendi çocuklarından ayırmamıştı hiçbir zaman.

Eve vardığında herkesin burada olduğunu görmüştü. Saatine baktığında saatin 8 olduğunu fark etmişti. Onlara gülümseyip James'in yanına geçip oturdu.

Ailenin annesi Carol "James Türkiye'ye gideceğinizi söyledi."

"Evet. Benim konuşma yapıp yapamayacağımla ilgili bir mail gelmiş. Gözüme takıldı. Neden olmasın diye düşündüm."

Carol gülümseyip "Tatil olmuş olur size. Çok çalışıyorsunuz. İyi gelir."

Başımı salladım. Ailenin babası Henry'nin acıktığını söylemesiyle hep beraber yemeğe geçmişlerdi. Hem sohbet edip hem de yemek yiyorlardı.

Carol'ın ara ara dalıp buruk bir şekilde gülümsemesiyle diğerleri bakışsa da kimse tek bir söz söylememişti. Ara ara böyle olurdu. Diğerlerinde de bazen olsa da Carol kadar sık yaşamazlardı.

Henry elini eşinin elinin üstüne koyup okşamasıyla Carol'ın bakışlarını ona çevirip gülümsedi ve sohbete katıldı.

Yemekler yendikten sonra herkes odasına çekilirken Paul Jonathan kardeşlerinin yanına uğrayıp iyi olup olmadıklarına emin olmak istemişti. Bu onların günlük rutinleriydi.

James'in ve diğer kardeşlerin Henry'nin odasından çıkmasıyla üzgün yüzünü fark edip yanına gitti ve onlara sarıldı. Haftada bir toplanıp haber olup olmadığını sorarlardı. Yıllar önce kaçırılan kardeşlerini arıyorlardı hiç durmadan yıllardır. Neredeydi? Güvende miydi? Mutlu muydu? En önemlisi yaşıyor muydu?

Carol ve Henry çiftinin o kızları dışında tüm kız bebekleri bir sebeple ölmüştü. Tek o yaşamıştı ama yanlarında değildi. İkisinin ailesinde de garip bir şekilde kız bebekler ya ölü doğar ya da çok kısa bir süre sonra ölürdü. Carol o yüzden ailesi için çok kıymetliydi. Kadınlara ve kız çocuklarına çok değer verirlerdi.

Herkes odalarına çekildiğinde evde sessizlik hakimdi. Yıllardır her haber alamayışlarında olan bir sessizlikti bu. 20 yıldır olan bir sessizlik.

***

Bir ay geçmişti o günün üzerinden yine haber yoktu. James ve Jonathan bugün Türkiye'ye gidecekti. Vedalaşıp evden çıktılar. Havaalanına gidip uçağın binişini beklerlerken James gezilecek yerlere ve yiyeceklere bakmıştı.

Saatler sonra uçak yolculuğu bitmiş ve üniversitenin bulunduğu şehre gelmişlerdi. Ayarladıkları otele gidip eşyalarını bırakmışlardı. Buradaki daha önce görüşme yaptıkları bir kaç firmayla toplantı ayarladıkları için belgeleri incelemeye başlamışlardı.

İlk gün dinlenip ertesi gün kaldıkları yere yakın yerleri gezip akşamında da yemek yediler.

Ertesi gün firmalarla olan toplantılarına gittiler. Toplantı sonrasında diğerleri ile konuşup toplantı ile ilgili bilgi verdiler.

Gün biterken Jonathan içini kaplayan heyecana anlam veremedi. 23 yaşında güzel işler başararak ismini duyurduğu için ara sıra konuşma yapsa da bu okulla ilgili hissettikleri hiçbirisiyle aynı değildi.

Belki de çok değer vereceği birini ilk görüşü olacaktı.

Belki Tesadüf Belki Kader Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin