32.Bölüm

133 7 2
                                    

Birkaç hafta sonra (Jonathan'dan)

Günlerdir burada oturuyordum. Konuşmasak bile bir saniye olsun yüzünü görebilirim diye ama o geldiğinden beri ne odasından çıkıyor ne de herhangi birimiz ile konuşuyordu. Onun için hepimiz çok endişeleniyorduk. Neden böyle olduğunu anlamaya çalışırken aklımıza kötü şeyler geliyordu hep.

Birkaç defa onunla konuşmaya çalışsam da hiç tepki vermemişti bana. Onu anlamaya çalışsam da bu beni bir süre sonra kırmaya başlıyordu.

Yemek bile yemeyecekti Austin olmasa. O bir şekilde ikna ediyordu onu. Yemeği alırken bile kendisini göstermiyordu bize.

Dean'e anlatmıştı her şeyi ama o da bize bir şey söylemiyordu. Daniel kaç defa ısrar etse de söz verdiğini söylemişti sadece.

Kapısında olan bakışlarımı hemen yanındaki duvara yaslanmış olan Daniel'a çevirdiğimde onun da benden farklı olmadığını fark etmiştim. İkimizde yerde karşılıklı oturuyorduk.

Annesi Suna hanım ilk geldiğinde sadece ağladığını duymuştuk. Başka tepki vermemişti. O da her gün denese de aynıydı. Sessizlik vardı.

Suna hanımın geldiğini gördüğümde üzgünce ona baktım. Elinde bir kutu vardı. Onun ne olduğunu birkaç gün önce söylese de görmemiştim hiç içindekileri. Carol için getirmişti. Daha öncesinde kargoya vermek için hazırlamış ama bir türlü fırsat bulamadığı için gönderememiş. Su'yun küçüklük eşyalarıymış o kutudakiler. 'Bu kutudakilerin sizde kalması gerektiğini düşünüyorum. Bunlar benim zihnimde anı olarak yer alıyor. Onun küçüklüğünü merak ettiğinizi tahmin ediyorum.' deyip vermişti.

Kapının önüne geldiğinde kutuyu yerine bırakıp kapıyı çaldı. "Su, balım, kuzum, bir tanem. Konuşabilir miyiz?"

Ses gelmediğinde iç çekti. Gülümseyip sesi titrerken "Ben ne getirdim. Görmek ister misin?" deyip yere oturdu. Kutuyu açıp eline bir kaç fotoğraf aldı. "Sen fotoğraflara bakmayı çok severdin küçükken. Hep ortaya dökerdin onları. Bakalım mı birlikte?"

Ses gelmeyince devam etti. Dolu gözleri ile gülümseyip fotoğrafa baktı. "Elimdeki fotoğrafta koltuğun üzerine çıkmış. Gülümsüyorsun. Minik dişlerin görünüyor. Gözlerin kısılmış." Arkasını çevirip baktığında uzak da olsa biraz da olsa görebilmiştim. Gülümsemişti beni o fotoğraf.

"3 yaşındaymışsın arkasına öyle yazmışım." Fotoğrafı tek eliyle tutup diğer eliyle kutuyu karıştırdı. Kırmızı bir şey çıkarttığında anlamıştı. "Elbisen de burada hatta. Minicikmişsin." dediğinde içeriden bir devrilme sesi gelmişti.

Üçümüzde endişeyle ayağa kalktığımızda kısık sesini duymuştum. "Neden getirdin?"

Üçümüz de yorgunca gülümsemiştik buna. Sonunda tepki vermişti.

Suna hanım "Carol'a getirmiştim. Senin küçüklük fotoğrafların ve eşyaların."

"Onları bana verir misin?"

Suna hanım başını sallayıp "Aç kapıyı vereyim bir tanem." deyip fotoğraf ile elbiseyi kutuya koyup kutuyu eline aldı.

Kapı hafif aralandığında onu görebilmiştim. Hafif kızarık gözleri ve burnu dikkatimi çekmişti. Bakışları kutudaydı. Bir defa bile bizlere bakmamıştı. Sadece kafasını görüyorduk.

Ellerini uzattığında titrediğini fark etmemle Daniel'a baktım. Kaşlarını çatmış düşünüyordu.

Kutuyu alıp kapıyı kapatırken durdu. Annesine bakıp sessizce "Gelir misin?" dediğinde Suna hanım hemen başını sallamıştı.

Belki Tesadüf Belki Kader Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin