29.Bölüm

184 8 0
                                    

Evin durumunu bilmediğimiz için Carol, Hannah ve çocuklar ile benim evime gelmiştik. Hannah ve çocuklara benim yatağımı vermiştim. Carol ise salondaki koltukta yatacaktı. Bense uyuyamayacağım için mutfakta oturuyordum.

Düşünüyordum. Ne yapacağımı, yapmam gerektiğini; neler yaşadığımı, yaşayacağımı.

Başıma ağrı girdiğinde nefes almak için pencereyi açtım. Gözlerimi kapatıp ağrının geçmesini bekledim. Gözlerimi açtığımda aşağıda bekleyen bir araba fark ettim. Telefonumu alıp Daniel'ı aradım. Anında açmıştı.

"Su?" dedi endişeyle.

"Evin önünde sizlerden birisi mi bekliyor?"

"Evet Thomas, Albert, Peter ve Robert var."

Ne zaman tuttuğunu fark etmediğim soluğumu bıraktığımda bunu duymuş olacak ki "Ben de geleceğim tamam mı? Endişelenme. Artık hazırlıklıyız." dediğinde o görmese bile başımı sallamıştım.

Telefonu kapattıktan sonra Albert'a mesaj atıp "Eve gelin. Üşümeyin. İtiraz kabul etmiyorum." dedim. Yağmur dursa da hava soğuktu.

Birkaç dakika sonra kapıya bir defa vurulmasıyla delikten bakıp kapıyı açmıştım. Onlar içeriye geçtiğinde ben de çay demlemek için mutfağa geçmiştim.

Çay hazır olduğunda 6 kupaya doldurmuştum. Carol da uyuyamayacağını söylemişti çünkü.

Ben onlara çaylarını verirken de verdikten sonra da sessizlik devam etmişti.

İlerleyen saatlerde diğerleri de gelmişti. Hep beraber minik evim oturuyorduk. Kimimiz koltukta kimimiz yerde kimimiz de sandalyede. Kimseden ses çıkmıyordu.

Gün doğunca kalkıp mutfağa gittim. Hiçbir şey olmadığı aklıma gelince salona gidip montumu aldım. Daniel kaşlarını çatıp ayaklanmış beni izliyordu. "Nereye?"

"Markete gideceğim."

Albert ve Hector aynı anda "Ben giderim." dediğinde onlara döndüm. "Hava da almış olurum. Gelmek isterseniz gelebilirsiniz." deyip kapıya doğru ilerledim. Ayakkabımı giyerken adım sesleri duyduğumda başımı kaldırıp baktığımda James ve Jonathan olduğunu görmüştüm. Anlamak için kaşlarımı çattığımda James eli ile düzletmeye çalışırken "Biz de hava almak istedik." demişti.

Başımı sallayıp evden çıkarken anahtarı cebime attım. Onlar da hemen peşimden çıkmıştı. Binadan çıkarken havanın soğuk olmasından dolayı buharlaşan nefesime baktım.

Beraber yürümeye başladığımızda üşüdüğümü hissediyordum. Göz ucuyla onlara baktığımda takım elbiselerinin üzerine bir palto giydiklerini fark etmiştim. Onların da üşüdüğü belliydi. Adımlarımı hızlandırdığımda James "Niye acele ediyorsun?" diye sormuştu. "Hava soğuk."

Jonathan "İstersen paltomu verebilirim." dediğinde "İstersen ben montumu vereyim sizlere. İncecik üstünüz. Hasta olacaksınız." diye cevap vermiştim. James'in çok üşüyen birisi olduğunu biliyordum. O yüzden ona bakıp cıkladım.

Bir anda yanımda olmadıklarını fark edince durup onlara döndüm. Birbirlerine bakıyorlardı. James bana bakıp geri ona döndü. Derin bir nefes verip "Peki." dedi.

Ne olduğunu anlamaya çalışırken yanıma geldiler. Jonathan "Sarılabilir miyim?" diye sordu. James "Isın diye." diyerek açıkladı.

"Gerek yok. Hızlı yürümeniz yeterli." deyip adımlamaya başladım.

"O yüzden burnun kıpkırmızı" dedi James. "ve titriyorsun."diye ekledi Jonathan. Evet, üşüyordum ama ona yakın olmak istememiştim. Dün geceden sonra tekrardan düşünmem gerekiyordu bu durumu. Zihnimde onun tehlikeli olan hayatının benim hedef olmam ile daha tehlikeli bir hâl alacağı dönüyordu.

Belki Tesadüf Belki Kader Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin