Mehmet'ten
Yıllardır biyolojik ailemin beni istemediğini düşünmüştüm. O yüzden hiç araştırmamıştım. Gerçi araştırsam da cevabını bulamazmışım.
Aileme gerçeği anlattığımda çok sevinmişlerdi. Benim ne düşündüğümü bildikleri için benim adıma sevinmişlerdi. Hâlâ benim ailemlerdi.
Git gide alışıyordum. Abim vardı benim önceden de. 2 tane daha olmuştu. 1 tane de ikiz... Peter ile sık sık atışsak da aramızda farklı bir bağ vardı. 9 ay aynı yerde bulunduğumuzdandır belki.
2 tane de ablam varmış aslında ama işte yoklarmış. Onlar da olsalardı nasıl olurdu sorusu geliyordu ara ara aklıma.
Üçü de benim onlara alışmam için çabalasa da çoğu zaman kendimi kötü hissediyordum. Ben güzel bir şekilde büyümüştüm. Biyolojik olmasa da bir ailem vardı ama onlar teklerdi. Belki yanlarında Carol ve Henry vardı ama işte bilmiyorum.
Jonathan da Patrick de çok sakin insanlardı. Sakin ve sevgi dolu. Peter onlara göre biraz daha asabiydi.
Üçüyle de sık sık buluşup vakit geçiriyorduk. Yıllar geçtikçe onlara alışmıştım.
Yiğenlerimle de aram iyiydi. Annelerine verdiğim değer de etkiliydi belki de buna. Eski duyguların dışında beni anlayabiliyordu. Yıllar sonra bir ailemizin olması garip bir şeydi.
Jonathan bize annemizin günlüklerini verdikten sonra onları Su'yun bulduğunu söylemişti. O günlüklerde okuduğum satırlarla gerçekten garip hissetmiştim. O, yıllardır kendime ettiğim eziyetin yalan olduğunun kanıtıydı. Bizi çok sevmişti. Su'yun parmağında gördüğüm yüzük her seferinde duygulandırmaya başlamıştı beni. Onun bir eşyasıydı. Eve geldiğimde de acaba onlar yaşasa onlarla büyümüş olsak nasıl olurdu diye düşünmeden edemiyordum.
Bunu düşündüğüm için anneme de anlatmıştım çünkü biraz kendimi suçlu hissetmiştim. Annem düşündüğümün gayet doğal olduğunu söylemişti. Bana kızmadığını ve buna üzülmediğini. Beni ilk kucağına aldığında bu ihtimali düşündüğünü ve kabul ettiğini, bunu göze aldığını söylemişti. Annem benim şansımdı.
**
Dustin'denZehirlendiğini ilk duyduğumda soluğu hastanede almıştım. Baş ucuna çiçek bıraksam da yanında olamamıştım. Yıllardır olduğu gibi onu uzaktan izlemiştim.
Karşımda korku ve endişeyle bana bakan kadını tanıyordum ben. O benim küçük kız kardeşimdi.
Elimdeki kolyeyi bırakırken yüzümde gülümseme olsa da kendimi kötü hissediyordum. Yaptıklarım ve yapacaklarım canımı yakıyordu ama yapmasaydım benim yerime başkası yapacaktı.
Kaçırıldığında da dikkat çekmemeye çalışıyordum çünkü artık sadece o yoktu. Yiğenlerim de vardı. Buna izin vermemiştim. Belki engel olmaya çalışabilirdim ama o zaman her şey ortaya çıkardı. Ortaya çıktığı zamanda beni ortadan kaldırıp devam ederlerdi. Yani ben onu koruyamazdım. Boşa bir çaba olarak kalırdı.
O gün kameradan izlerken kıvrandığını gördüğümde korkuyla koştuğumu hatırlıyorum. Onun canının yanması benim de canımı yakıyordu. O benim tek ailemdi. Benden haberi olmasa da.
Kaçtığı gün ses geldiğini söylemeleriyle tahmin edip dışarıya çıkmıştım. İçimden 'Lütfen benden önce kimse bulmasın.' tekrarlayıp duruyordum. Öyle de olmuştu.
Az önce kendimi vurmuştum. Onun kaçabilmesi için. Kanlar vücudumdan akarken Alexandra'nın koşarak yanıma gelip yaramla ilgilendiğini görmüştüm. Gözlerim kapanırken başımda gördüğüm insanlarla başarılı olduğumu anlamıştım. Ayrıca gerçek hakkında ipucu da vermiştim.
Gözlerimi açtığımda gördüğüm eşyalarla yıllarımın geçtiği o odada olduğumu görmüştüm. Hastaneye değil de eve götürmüşlerdi beni. Hastaneye gidersek sıkıntı çıkabilirdi.
Halsiz vücudumla kalkmak istesem de başaramayıp geri yatmıştım. Tavana bakarken kapı açılmıştı. Oraya baktığımda Arthur'u görmüştüm. Duncan'ın babasını. Yaşına göre dinç bir görünümü olsa da elinde her zaman bir bastonu bulunurdu. O baston destek olmaktansa süs gibi dururdu. Yeşil gözleri insanı rahatsız ederdi. Şu anda da çok rahatsızdım çünkü doğrudan bana bakıyordu.
Pencerenin önüne gelip dışarıya bakarken "Nasıl oldu bu?" diye sordu. Bağırdığını pek duymazdım ama bağırsa bu kadar korkutucu olmazdı diye düşünürdüm.
Ben açıklamaya çalışırken bana dönmesiyle susup kalmıştım. Gözlerini gözlerime dikip "Seni böyle mi yetiştirdim ben. Ailenin intikamını böyle mi alacaksın?" diye sorduğunda ailemi koruduğumu söyleyemezdim ki. Ben sessiz kalırken devam etti. "Bu başarısızlığının hesabını iyileşince vereceksin."
Yavaş adımlarla kapıya ilerleyip önünde durdu bana dönmeden "İkinci hatanda silerim. Bunu aklından çıkarma." deyip odadan çıktı. Herkesi ilk hatasında silecek adamın bunu demesi şaşırtmıştı. İşine yarayabileceğimi bildiği ve biyolojik ailemden dolayı böyleydi ama bilmediği bir şey vardı. Benim ikinci hatam ona büyük bir darbe olacaktı.
Kendimi daha iyi hissettiğimde Dylan ile buluşmaya gitmiştim. Bir mağazadaydık. Kabinde o deneme yaparken ben yan kabindeydim. Konuşurken riskli bir plan yapmıştık. En başta bana güvenmediğini bilsem de onun hakkındaki bildiklerimi söylediğimde biraz olsun güvenmişti. Eğer isteseydim çoktan onun onları bitirmek için çabaladığını öğrenirlerdi.
Günler geçerken en doğru zamanı bekliyordum. Dylan da benden haber bekliyordu. Bugün doğru gündü. Arthur'un kasasını açacaktım. Kendisi dışında herkesin yaptıklarıyla ilgili dosyalar bulunuyordu.
Gizlice çalışma odasına girdiğimde hızlı olmalıydım. Düzenli olarak şifresini değiştirirdi. Neyse ki ben şifreyi biliyordum. Tam birkaç dosyayı almış ve fotoğraflarını göndermişken kapı açılmıştı. Arkamı dönmeden o olduğunu biliyordum. "Demek ihanet." dediğinde ne yapsam diye düşünüyordum. Yavaşça ona dönerken bir elimde dosyalar vardı. Diğer elim ile silaha uzanırken ateş etmişti. Silahı çıkarıp onu bacağından vurduğum anda karnımda ağrı hissetmeye başlamıştım.
Sesler duymaya başladıktan sonra evden nasıl çıktığımı tam net hatırlayamıyordum. Önceki yaramdan ve o ankinden kaynaklı kötüydüm.
Dylan'la planladığımız buluşma yerine geldiğimizde kendimi daha fazla tutamamış bayılmıştım.
Uyandığımda bir odada olunca şaşırmamıştım. Dylan beni bir eve getirmişti. Dakikalar sonra odaya girdiğinde her yerde beni aradıklarını söylemişti. Birkaç gün boyunca orada saklanmak zorundaydık. Onun gitmesi gibi bir risk almak istememiştik.
Günler geçtikten sonra Su'yu görme isteğim baskın gelirken Dylan ile benim biraz daha iyi olmamı beklemiştik.
Dylan dosyaları götürürken ben de Su'yu görmeye gitmiştim.
Bundan sonraki süreçte sadece Duncan ile ilgili dosyalar olması sebebiyle o tutuklanmıştı. Ben de kardeşimin yanındaydım. Diğerleri çok da umrumda değildi. Onun için Dylan'ın ,ikizimin, benden nefret etmesine de katlanabilirdim.
O, o kadar iyi kalpliydi ki beni anlamak için çabalıyordu. Bana gösterdiği en ufacık ilgi ve sevgide çocuk gibi oluyordum. O benim beyaz frezyam, umudumdu. Diğer herkesin aksine onun bir kelimesiyle dünyalar benim olup bir kelimesiyle dünyam başıma yıkılabilirdi.
Jonathan'dan onu kıskanıyordum. Şaka yapıyormuş gibi görünsem de gerçekten kıskanıyordum. Austin ve Matthew'den de aynı şekilde. Üçüzler de gelince kendimi ondan uzaklaşmaya başlamış hissetmeye başlamıştım. Aslında öyle değildi ama diğerleriyle aile olmaya çalışsak da ona verdiğim değer kadar onlara değer veremiyordum. Üçüzlere bile ona verdiğim kadar değer verememiştim. Belki de onun doğumda neredeyse gidiyor oluşu da olabilirdi buna sebep.
Doğum günü geldiğinde bana karşı olan soğukluğu canımı yaksa da sebebini biliyordum. Kırılmaya hakkım yoktu. Yerinde olsam hiç konuşmazdım benimle.
Doğum gününde özel yaptırdığım kolyeyi vermiştim. Onu her boynunda gördüğümde yüzümde kocaman bir gülümseme yer alırdı. Yıllarım onunla geçerken mutluydum.
**
Biyolojik ailesiyle yıllar sonra bir arada olan sadece Su değildi. O yüzden Mehmet ve Dustin'in de hislerine yer vermek istedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Belki Tesadüf Belki Kader
General Fiction*TAMAMLANDI* Garip olaylar silsilesi Gerçek ailem 20.12.2022 (Başlangıç) 16.07.2023 (Bitiş) Not: Kapak yapamadığım için böyle.