Bölüm 2 - 10 / BELKİ?

376 54 13
                                    

Neolduğumuzu biliyoruz, ancak ne olabileceğimizi bilmiyoruz.

Yolun sonu, bizi tüm civarı ayaklarımızın altına seren geniş bir seyir alanına götürmüştü

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yolun sonu, bizi tüm civarı ayaklarımızın altına seren geniş bir seyir alanına götürmüştü. Seth arabayı enfes manzaraya yanlamasına park ederken gözlerimi dışarıdaki güzellikten alamıyordum.

Allegheny Platosu şehrin akşam ışıklarıyla hemen altımızda uzanıyordu. Ayın, Harpur Gölet'ine vuran ışıltıları birer elmas gibi parlıyor ve nefesimi kesiyordu. Tepemizdeki diğer ışık kaynaklarından biri olan yıldızlar, yapay ışıktan uzak olunca sanki uzansam dokunabilecekmişim gibi yakın hissettirirken, göz alıcı görünüyorlardı.

Hızla dışarı çıkıp seyir alanının kenarına giderek ciğerlerimi manzaranın güzelliğiyle doldurmak ister gibi derin bir nefes aldım.

Heyecan dolu bir soluk verirken, "Burası muhteşem." diye mırıldandım

Seth'in hemen yanımda duran varlığının farkındaydım. Kafamı hafifçe çevirip ona doğru döndüğümde bakışlarının sadece benim üstümde olduğunu gördüm. Öyle bir bakıyordu ki gözleri, sanki görebildiği tek şey bendim. Her şey benden ibaretti.

Bir an sonra bana doğru bir adım daha atıp hemen karşımda durdu. Elini yavaşça uzatıp yanağımı avuçladığında dokunuşundaki sıcaklık ve şefkati hissedebiliyordum ancak bakışları bambaşka şeylerle de doluydu. Tutku ve arzu, aynı zamanda özlem ve istekle parıldıyordu. Bir an, kısacık bir an sanki onu durdurmam ya da hep yaptığım gibi kaçıp kaçmayacağımı anlamak ister gibi bekledi. Bu ya ona izin vermem ya da uzaklaşmam için sessiz bir davetti ancak artık kovalamaca yoktu.

Elimi kaldırıp yanağımdaki eline koyarken, aynı zamanda sanki onu daha çok hissetmek ister gibi dokunuşuna doğru eğdim kafamı.

Gözlerim gözlerinde olmasa oradaki rahatlamayı ve erkekçe zaferi kaçırabilirdim ancak kaçırmadım. Yavaşça eğilip dudaklarını benimkilere değdirmeden önce dua eder gibi adımı mırıldandı. "Scarlett..."

Sonra beni öptü. Hem de öyle böyle değil. Ayaklarımı yerden kesen, kalbimi kanatlandırıp uçuran, bana adımı bile unutturan bir öpücüktü bu. Dudakları benimkilerin üstünde geziniyor, tüm sinir uçlarımı uyarırken aynı zamanda hem şefkat, hem de hiddetle doluydu. Arzuyla yanıyordu, ham ve tüketiciydi.

Hayatım boyunca hiç böyle öpülmemiştim Onu öpmezsem nefes alamayacaktım, bir an daha yaşayamayacaktım sanki.

Sanki her şey öncesiz ve sonrasız sadece ondan ibaretti...

Bu, belki de insanın hayatında sadece bir kez bulacağı ve onu kaybetmemek için her şeyi yapacağı cinsten dedikleri bir çekimdi. Öyle bir öpücüktü. İnsana bu zamana kadar ne yapıyormuşum ben? Nasıl yaşıyormuşum dedirten cinstendi.

İntikam KırmızısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin