Ertesi gün Scarlett'ın kulüpte sahne alacağını biliyordum. Ofiste işim uzamıştı, ancak vaktinde oradaydım. Maalesef içeri girdiğim an bu kez tanıdık bir yüz karşıladı beni.
Catherine...
Yüzünde çalışılarak bolca zaman harcanmış o sahte gülümsemelerinden biriyle koluma girip, "Nasılsın Vincent?" diye sordu.
Derin sıkıntılı bir iç geçirirken, çoktan localara çıkan merdivenlere doğru yönelmeye başlamıştı Catherine. "Aslında bir dakika öncesine kadar çok daha iyiydim."
Kafasını geriye doğru atarak bir kahkaha attı ve gırtlağına sarılmak isterken buldum kendimi.
"Yarın Armando gelmeden önce biraz baş başa konuşuruz diye düşündüm."
Merdivenleri çıkmaya başladığımızda, "Neden?" diye sordum.
Umursamaz bir tavırla omuzlarını silkti. "Emin değilim." O an kuşkuyla kısıldı gözlerim. Her ne söyleyecekse Armando'nun bundan haberi olmasını istediği için mi buradaydı yoksa özellikle nabzımı yoklamak için mi gönderilmişti.
Ayırttığı loca bir sürü insanla doluydu. Hiç birini tanımıyordum, ancak biz konuşmalarımızın duyulmayacağı bir kenara geçip otururken bakışların çoğunu üstümde hissedebiliyordum. Catherine'in, tam da Scarlett'ın bahsettiği gibi bir sürü zengin züppesi arkadaşı vardı. Hiç biri de bir şekilde kendi türünden olanlardan haz etmese de birlikte olma fırsatını da kaçırmazdı. Resmen orada bulunurken hissettikleri ıstırap ve mutsuzlukla birbirlerini besliyorlardı.
Oturduğumuz iki kişilik deri kanepeden rahatça sahneyi izleyebiliyor olsak da karanlıkta ve bir sütünün hemen yanında kaldığı için neredeyse herkes için kör noktada kalıyordu. Catherine'in burayı özellikle tercih ettiği belliydi.
Önümüzde duran orta sehpanın üstündeki viski şişesini açıp ikimiz içinde birer kadeh doldururken ketumluğunu koruyordu.
İçkimi bana uzatıp gülümsedi. Kendininkini dudaklarına götürmeden önce ise bardağının üstünden, "Neden burada olduğunu sorabilir miyim?" dedi.
Kadehimi sehpaya koydum ve rahat bir tavırla arkama yaslanıp gözlerimi onunkilere diktim. Ne kadar rahat davranmaya çalışırsa çalışsın gergin olduğunu görebiliyordum. Kasları sanki her an kaçmaya hazırmış gibi tetikteydi, bakışlarını sürekli üstümde tutamıyor, bu onun rahatsız ediyordu.
"Soramazsın."
Sertçe yutkunurken kadehini terli ellerinde tutmakta zorlanıyor gibi o da sehpaya koydu ve kafasını anlıyorum der gibi salladı.
"Umarım ona bağlanmamışsındır Vincent." demekten kendini alamamış gibi görünüyordu. Evet, bu bir ön sorgulamaydı. Armando yarından önce Catherine'i gönderip nabzımı yoklamak istemişti. Sanki işe yararmış gibi...
"Umarım buraya sabrımı sınamak için gelmemişsindir Catherine." diye karşılık verdim.
"Bunun işe yaramayacağını söyledim aslında ona ama..." Ona derken kast ettiği Armando'ydu ve en az kendisi kadar onuda siklediğim yoktu. Ancak anlamakta ya da anlamlandırmakta belli ki zorlanıyorlardı. Bir şeylerin peşinde olduğumu biliyorlardı. Ancak onlar için oyunda olup olmadığım, ya da hangi tarafta olduğum tam bir muammaydı ve ikilemede kalmaları bocalamalarına sebep oluyordu.
"Ama her insan kendi değerini kendi belirler ve belli ki sen, beni öfkelendirmeyi göze alarak buraya gönderilebildiğine göre çoktan gözden çıkarılmaya değer bulunmuşsun." diyerek tamamladım cümlesini. Bir an için gözlerinde belirip kaybolan o hislerin altında yakıcı bir öfke, derin bir acı ve aşağılanmışlık vardı. Güzel...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikam Kırmızısı
RomanceGeçmiş peşinizi bırakmazken, gelecekten ne bekleyebilirdiniz ki? Hiç bir şey! Geçmişinizle, geleceğiz arasında kalırdınız. En kötüsü de bazen peşinize düşen bu geçmişin farkında bile olmazdınız... (Yetişkin içerik)