Geçmiş peşinizi bırakmazken, gelecekten ne bekleyebilirdiniz ki? Hiç bir şey! Geçmişinizle, geleceğiz arasında kalırdınız. En kötüsü de bazen peşinize düşen bu geçmişin farkında bile olmazdınız...
(Yetişkin içerik)
"Sorun, sınırları bazen bir taarruz silahı olarak görmenizdir. Sınırlar taarruz değil, savunma silahıdır..."
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Ertesi gün işe gitmedim. Kendi kendime izin kullanmaya karar vermiştim. Aklımı toplamam ve ne yapacağıma karar vermem gerekiyordu.
Korkularım vardı.
Açıkçası elimdeki bu zamanı ne için kullanacağımdan bile emin değildim. Ruh halimin hızınına yetişemiyor, bir karardan öbürüne ne zaman geçtiğimin farkında bile olmuyordum.
Vincent ile olmak beni duygusal açıdan dağıtabileceği gibi hiç olmadığım kadar görünür olmama da sebep olurdu. Bu yüzden bir an, insanın içinde kanser gibi yayılan çaresiz bir öfke hissediyordum. Sonra bu öfke, bir yerlerde bir başına kalıp saklanma ya da alıp başını gitme ve bir korkak gibi kaçma ihtiyacına dönüşüyordu. Bazense Vincent ile yaşadığım tüm anıları zihnimde derin ve karanlık bir deliğe tıkacak gücü toplama ihtiyacı hissediyordum. Hayal kuramıyor, kurmaya korkuyordum. Sonuçta İnsan hayalle gerçeği ayırt edemeyen tek hayvandı.
Zaman zamansa her şeyi boş verip oluruna bırakmak... Ne olacaksa olsun, ne gelecekse gelsin karşılarım cesaretiyle doluyordum.
Sessiz bir fırtınanın içinde çaresizce bekleyip duruyordum aslında. Kendimi korumak için içime kapanmış, birden dayanılmayacak kadar ıstıraplı hale gelen gerçekle her bir bağımı kesip atmış gibiydim.
Ona ve bana hissettirdiklerine direnmeye çalışmak bile korkunç bir mahrumiyet ve yoksunluk hissediyordu. Bu hissi ancak keder, ya da acı olarak tanımlayabilirdim sanırım.
Ancak bir kez daha ona kendini yarı yolda bırakılmış gibi hissettirmeye hakkım yoktu. İşte bu zamana en çokta bu yüzden ihtiyacım vardı. Ne istediğimi bilmeli ve kendi dengesizliklerimle onun düzenini alt üst etmemeliydim. Belki de her şeyiyle yanımda dururdu, belki tıpkı benim olacağımı bildiğim gibi o da bana kapılır ve her şey rüya gibi olurdu. Ancak bunu düşünememeye çalışıyordum çünkü biliyordum ki uyandığın zaman rüyalar yok olurdu ve dünya hala aynı kalmaya devam ederdi.
O gün birkaç kez aradı beni Vincent ancak kendimde onunla konuşabilecek gücü bile bulamadım. Sesinin o içimi kıpır kıpır yapan tınısını duymak sadece aklımı başımdan alacak ve doğru bir karar verdiğimden şüphe duymama sebep olacaktı.
Neredeyse bütün gün koltuğuma oturup kendimi yediğim çikolatalarla şeker komasına sokmaya çalıştığım ve görmeyen gözlerle televizyon programlarında kaybolduğum saatler geçirdikten sonra hala ne halt edebileceğimle ilgili hiçbir fikrim yoktu.
Saat on olmadan yatağa girip, anında uyuyakaldım. Ancak gözlerimi alacakaranlık geceye açtığımda, gözüme gram uyku girmemiş gibi yorgun hissediyordum kendimi.