Elimden geldiğince bölüm isteyenleri de kıramam işte...
(Scarlett'ın bahsettiği şarkıyı ekledim yukarıya. Sanırım buradan yola çıkarak Scarlett'ın az da olsa içerlediğini görebiliyoruz Vincent'a...)
Eve dönerken, yol boyunca gurur duydum kendimle. Annemin yapmamı isteyeceği şeydi büyükannemin mirasına sahip çıkmam. Elimden geleni yapıyordum bende. Eğer nihayet silkelenip, yapmam gereken doğru şeyin bu olduğuna karar vermeseydim muhtemelen Vincent'ın söylediği gibi kendime yaşayacak yeni bir şehir bulup, tekrar kaçacağımdan neredeyse emindim. Kimsenin beni tanıyamayacağı bir yer olurdu, rahatlıkla birkaç arkadaş edinebileceğim ve geride kalan insanların beni rahatlıkla unutabileceği kadar uzak...
Meksika olabilirdi belki? Ya da bir Asya ülkesi... Vietnam, Filipinler, Kamboçya?
Ancak asıl önemlisi geçmişi arkamda bırakmadan önce yapmam gereken son bir iş olduğuna karar vermekti. Tüm yüklerimden arınmalıydım. En azından söyleyemediklerimden...
Geri döndükten sonra kaçınılmaz olanlarla yüzleşmeye hazırdım. Bu yüzden ilk iş, kulübe gidip işimle ilgilenmeye başladım.
Başta gergindim. Üstümde gereğinden fazla ilgi, arkamı döndüğüm an duyacağım fısıldaşmalar ve tüm gözlerin -çaktırmamaya çalışılanların bile- üstümde olduğunu bilecektim.
Ancak korktuğum kadar kötü olmadı.
Grace ve Edwin zaten benim için cepteydi ve yanımda olduğu tüm bu süreçte Grace'den en ufak bir ima bile duymamıştım. Hala kimsem o'ydum onun için. Bendim yani...
Amber'ın yokluğu her yerde hissediliyordu.
Nell'de hala eskisi gibiydi. Gerçi özellikle tembihlendikleri hiç internet dedikodularını açmamalarından belliydi ama yine de bana davranışları ve konuşmaları bir sürtük olmadığımı düşündüklerini net bir şekilde anlatıyordu bana.
Leroy ve Derek ise bambaşka bir olaydı. Muhtemelen Edwin onları da defalarca uyarmıştı ancak uzunca bir sürenin ardından beni gördükleri an ıslıklar çalmış ve mirasımdan haberdar olsalardı çoktan benimle evlenmiş olacaklarına dair yorumlarıyla sadece canımı sıkmışlardı o kadar.
Kimberly ise bana hala düşmanca bakıyordu...
Yani iş ile ilgili her şey yolundaydı...
Bu da bana son adımımı nasıl atmam gerektiğine dair her şeyi kafamda evirip, çevirerek karar vermem için zaman kazandırdı.
İki gün sonra nihayet kendimde Vincent'ı arayacak güç bulabilmiştim.
Ancak telefonu kapalıydı.
Fazla ısrarcı olmamak adına bir sonraki gün tekrar denedim ve telefonunun hala kapalı olduğunu gördüm.
Sonraki gün ve sonraki günde değişen bir şey olmadı.
Bunun, ona ulaşamamam için kasıtlı olarak atılmamış bir adım olduğunu ummak için çok mu iyimser olmam gerekiyordu emin değildim.
Bildiğim tek şey, artık önüme bakmam için bunu yapmak zorunda olduğum konusundaki kararlılığımdı. Ancak beni dehşete düşürmediğini söylesem yalan olurdu.
Belki de beni görmek, sesimi bile duymak istemiyordu?
Bir an için ona mail atmayı düşündüm. Ancak şirketin internet sayfasında bulduğum Vincent'a ait mail adresine gönderilen maillerin; en az beş departmanın elinden geçip, uygun olanlarında bir sekiz departmandan daha geçerek ona iletildiğinden neredeyse emindim. Emin olmadığım şey ise söylemek –ya da bu durumda yazmak- istediklerimin başkalarının görmesini isteyip istemediğimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikam Kırmızısı
RomanceGeçmiş peşinizi bırakmazken, gelecekten ne bekleyebilirdiniz ki? Hiç bir şey! Geçmişinizle, geleceğiz arasında kalırdınız. En kötüsü de bazen peşinize düşen bu geçmişin farkında bile olmazdınız... (Yetişkin içerik)