Gözlerimi alacakaranlık geceye açtığımda beni uyandıran şeyin ne olduğunu bilmiyordum. Ancak sonra anladım.
İçgüdülerimdi...
Onun varlığını hep hisseden dürtülerimdi buna sebep olan...
Oda; hiçbir yere sığmayan o varlığıyla dolup taşıyordu sanki. Aniden tüm tüylerim diken diken olmuş, kaslarım gerilmişti. Kesik kesik nefes alıyordum. Kalbim öylesine deli gibi atıyordu ki o sessizlikte bunu duyabildiğinden emindim.
Karanlığa alışmak için gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım ki tehlikenin nereden geleceğinden emin olayım.
Daha karanlık gölgelerin arasında bir anda belirmeden önce, daha boğazımdan yükselen çığlığı eliyle ağzımı kapatıp anında susturmadan önce, daha iri bedeniyle üstüme abanarak ondan kaçmamı engellemeden önce, daha o zifiri karanlık ve hiddetiyle alev alev yanan gözleri beni bulmadan önce, daha öfkesinin her bir kelimesinden taştığı o, "Sakın sabrımı sınama. Şu an ne kadar ileri gidebileceğimi ben bile bilmiyorum." diyen sesini duymadan önce bile odada olduğunu biliyordum...
Yüzü kırmızı ve nemli, gözleri kopkoyuydu ve vahşice bakıyordu bana. Ellerinde siyah deri eldivenler vardı.
Sessizlikte, kaybolup giden birer homurtudan ibaret çığlıklar atmaya çalıştım. "Ciddiyim Scarlett. Sakın beni zorlama." diye hırıldadı kulağıma.
Dehşet ve öfkeden dökemediğim gözyaşları gözlerime batıyor, boğazımı yakıyordu. Gözlerimi kapatıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım.
"Aksi takdirde önce çoktan derin bir uykuya dalmış Jason'dan, sonrada dışarıda bekleyen o üç ekip arabasındakilerden kurtulurum..."
"Üç mü?" diye geçirdim içimden. En son iki tanelerdi çünkü. Bir sonraki sözleri aklımdaki düşünceye ışık tutmuştu. "Ve bil bakalım o arabalardan biri kimin?" dedi alaycı bir ses tonuyla.
Seth mi?
Gözlerine bakınca karanlık ve tekinsiz bir şeyler gördüm ve ona tiksintiyle baktım. Sonra kollarım kısmen bedeninin kısıtaması altında da olsa elimden geldiği kadar tüm gücümle karnına bir yumruk geçirdim.
Kısacık bir an homurdansa da ne tutuşu gevşedi, ne kararlılığı azaldı. Sadece birkaç saniye boyunca öylece gözlerime baktı. Yüzü sakin ve tepkisizdi ama gözleri fırtınalı ve yakıcıydı.
"Şimdi sana ne yapacağını söyleyeceğim ve ne dediysem aynısını yapmanı bekleyeceğim ki kimsenin, özellikle de sevdiklerinin canı yanmasın tamam mı?" derken ses tonu tüm bedenimi ürpertecek kadar agresif, kanımı donduracak kadar duygusuzdu.
Derin bir nefes almaya çalışırken gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.
"Güzel." dedi. "Beni anlayacağından emindim zaten."
Buz gibiydi o anlarda. Ne sesi, ne ifadesi ne de bakışlarında insanlıktan eser yoktu sanki.
Kıpırdanmayı kesitim.
"Şimdi elimi çekeceğim ve yemin ederim çığlık atarsan içeridekinden başlayacağım öldürmeye." dedi. "Karşı koyup, durumu olduğundan daha da kötü hale getirme. Beni sakın kışkırtma Scarlett ve ne diyorsam yap." Gözleri sanki onu oyuna getirip, getirmediğimden emin olmak ister gibi yüzümde gezindi ve uzun, gergin bir dakika boyunca sessiz kaldı. Muhtemelen samimiyetimi tartıyordu.Emin olmuş olmalı ki bir an sonra başını onaylar gibi sertçe salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikam Kırmızısı
Roman d'amourGeçmiş peşinizi bırakmazken, gelecekten ne bekleyebilirdiniz ki? Hiç bir şey! Geçmişinizle, geleceğiz arasında kalırdınız. En kötüsü de bazen peşinize düşen bu geçmişin farkında bile olmazdınız... (Yetişkin içerik)