"Siz ömrünüzde hiç kıskançlık duymadınız, değil mi, Miss Eyre? Duymadınız elbette; sormama bile gerek yok, aşık olmadınız ki! Bu iki duyguyu da bundan sonra tanıyacaksınız. Ruhunuz uyuyor daha. Onu uyandıracak sarsıntı olmamış..."
Kasımın sonunda şükran günü yemeği için tekrar Mark ve Venessa'nın evinde toplanmıştık ve ailem olarak gördüğüm tüm o insanlar, berbat olan moralimi biraz daha toplamama yardımcı olmuştu sanırım. Yani kendimi kandırıyordum aslında ama en azından gülümsemeyi başarabiliyordum.
Anthony bir süre hiç kafa yormak istemediğim yatırımlar ve işle ilgili bilgi vermeye çalıştı bana. Ancak cidden keyfim yerinde olsa bile şirketle ilgili bir girişimde bulunmaya, gidişata el atmaya pekte hevesli olmamıştım. Jason benim yerime tüm bu kararları alacak ve gerektiği zaman beni temsil edecek birini zaten bulmuştu. Adamla ilgili net olarak bildiğim tek şey adıydı. Cameron. Herkes ondan Cam diye bahsediyordu. Akademik kariyerinde Stanford Hukuk ve Harvard işletme okulu gibi yıldızlar varken, Wall Street'de ülkenin önde gelen bazı finans kuruluşlarında yöneticilik yaptığını da biliyordum.
Hiç tanışmamıştık gerçi ama ilgisizliğimi şımarıklığıma vurduğundan neredeyse emindim. Çünkü birkaç kez bekletilemeyecek işlerle ilgili benimle görüşmek istemişken onu sürekli saçma sapan bahanelerle ekmiş, haber vermek için aramaya yüzüm olmadığından bunu bizzat Anthony aracılığıyla yapmıştım.
Ancak istemiyordum işte. Paranın, peşinde hep mutsuzluğu getirdiğine şahit olmuştum. Başka türlüsünü bilmiyordum. Yoksa tüm o zengin şımarık kadınlar neden yapabildikleri abartılı şeylerle ilgili o kadar sosyal medya paylaşımı yaparlar, erkekler genelde neden hep bir metres tutarlar ve ilişkiler hep çıkarlar üstüne kurulu olurdu ki? Para ile aram kötü değildi elbette, ancak bizimkisi uzun mesafe ilişkisiydi ve böylesi daha iyiydi. Onlar bu Cam denen adama güveniyorlarsa benim için hava hoştu.
Anthony çoktan başını kaçırdığım bir şeyler anlatmaya devam ederken bakışlarım ailemin üzerinde gezindi. Venessa ve Coral şehir merkezinde buldukları harika bir butikten bahsederlerken, Peter ve Mark sağlık sektöründeki grevle ilgili politikacıların alması gereken önlemleri tartışıyorlardı. Bu sırada Erica'nın dikkatle babasını dinlediğini ve o ne derse desin bilinçsizce kafasını sallayarak onayladığını görüp gülümsedim. İkizi Eric ise Edwin'le fısıldaşarak fikir alış verişi yapıyor gibi görünüyordu ve o an bile bunun altında bir kaosun patlak verebileceği barizdi.
Anthony hala bana bir şeyler anlatmaya devam ediyordu tabi. Üstelik tavrıma sinir olduğunun da farkındaydım. Onu bunun için tam olarak suçlamıyordum da aslında, sadece her zamanki o korumacı tavrıyla kendi başımın çaresine bakabilmemi istiyordu. Ancak o bir iş adamı sayılırdı, onun için toplantılar, takılıp düşmenizi bekleyen yırtıcılar ve leşinizi yemek için fırsat kollayan akbabalar günlük bir rutindi yani. O kurtlar sofrasında en büyük mutluluksa muhtemelen eve gelip, o günde yenilmediğini düşünmekten geçiyordu. Benimse dert ettiğim tek şey buzlukta bira kalıp kalmadığıyken, moral bulduğum şey müzikti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikam Kırmızısı
RomanceGeçmiş peşinizi bırakmazken, gelecekten ne bekleyebilirdiniz ki? Hiç bir şey! Geçmişinizle, geleceğiz arasında kalırdınız. En kötüsü de bazen peşinize düşen bu geçmişin farkında bile olmazdınız... (Yetişkin içerik)