Büyük engellerde bulur, büyük hazzı insan.
Kendime gelmek için durup birkaç derin nefes alarak toparlanmak istediğimde müzenin güney ucunda bulunan Avrupa Bahçe Heykelleri bölümünde olduğumu anladım. Burası bir iç avlu gibi düzenlenmişti ve etrafta dizili heykellerin arasında ziyaretçilerin mola verebilmesi için tasarlanmış dinlenme alanları bulunuyordu.
Toparlanma çabam tam bir hüsranla sonuçlanmıştı, sanki beni yıkımdan koruyan tek şey hareket halinde olmamdı. Ancak durduğum an peşimden kovalayan koca bir duygu seline yakalanmış gibiydim. Etraftaki insanların meraklı bakışlarına rağmen sırtımı cam tavanlara kadar uzanan geniş oyma sütunlardan birine dayamış ve delicesine ağlamaya başlamıştım.
Salya sümük öylece ağlıyor ve etrafımdaki kimseye aldırmamaya çalışıyordum ancak bakışlar ister istemez beni daha çok yıkıma sürüklüyordu. Ağlamaktan nefret ediyordum ancak yine de birilerinin bu ana şahitlik ediyor olması kadar berbat değildi. Bu sadece bana kendimi bile tutamayacağım kadar boktan bir durumda olduğumu hatırlatıp duruyordu. Ancak duramıyordum. Kontrolü tekrar sağlamak için nefes alış verişlerimi düzenlemeye çalışıyordum ama onu bile beceremiyordum işte. Ve yüzlerce insanın kaçamak bakışlar atmakla bile uğraşmayıp, gözlerini dikerek beni izlediğini bile bile ağlamaya devam ediyordum.
Hıçkırıklarla dolu derin bir nefes daha aldığım sırada hemen gözümün önüne doğru uzatılmış beyaz bir mendil gördüm. Bakışlarım önce mendili tutan büyük ve güçlü ele odaklandı. Temiz ve bakımlıydı. Hayatı boyunca hiç ağır bir işte çalışmadığı belliydi ancak buna rağmen güçlüydü. Sonra gözlerim el bileklerinde siyah elmaslar gibi parlayan kol düğmelerinde, hemen ardındansa aynı yolu takip edip o tanıdık pahalı kumaşın sardığı geniş güçlü kolları ve omuzları izledi.
Bir şekilde sanki katran kadar koyu, karanlık bir şeylere daldırılmış gibi gelen o gözlere odaklandığımda yine ürperdim ve yine garip bir şekilde kendimi o karanlıkta kaybolmak isterken, ona çekilirken buldum...
Gözlerimi şaşkınlıkla kırpıştırdığımda gözyaşlarım sel gibi yanaklarıma doğru inmeye devam ediyorken, homurdanarak elindeki mendile kabaca uzanıp aldım ve kafamı çevirip yoğun bakışlarının etkisinden kaçınmaya çalıştım. Kendime, burada olmasının bana sadece bir seyirci daha kazandığını hatırlatmaya çalışıyordum. Sadece o kadardı işte!
Üstelik diğerlerinin aksine manzaraya kişisel alanımı ihlal edecek kadar yakındı da. O an yaşadığım ağlama krizine rağmen etraftaki insanların artık bana bakmadığını hissettim. Sebebinin yanımdaki adam olduğuna dair güçlü bir hisle doldum. Sanki varlığı görünmez tehlikeli bir güç yayıyordu da insanlar içgüdülerini dinleyerek ona bakmak istemiyorlardı o anlarda. Sadece birkaç kaçamak bakış yakalayabilmiştim, onlar bile artık bana değil yanımdaki adama odaklanmışlardı. İnsanlar kendi aralarında konuşmaya değil, fısıldaşmaya başlamışlardı ve sebebi yine yanımdaki adam olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikam Kırmızısı
Roman d'amourGeçmiş peşinizi bırakmazken, gelecekten ne bekleyebilirdiniz ki? Hiç bir şey! Geçmişinizle, geleceğiz arasında kalırdınız. En kötüsü de bazen peşinize düşen bu geçmişin farkında bile olmazdınız... (Yetişkin içerik)