Koşar adımlarla oradan uzaklaşıp, kendimize bir taksi bulabildiğimizde nihayet rahatlayarak derin bir nefes alabilmiştim.
Hızla çantamdan telefonumu çıkartıp Agatha'yı aradım.
Daha neredeyse ilk çalışında açtı telefonu. Ancak konuşmasına fırsat vermeden girdim konuya. "Medyada yer alabileceğim konusunda anlaşmış olmamız, bana önceden haber vermeyeceğiniz anlamına gelmiyor!"
"Anlamadım?" derken ses tonu şaşkın geliyordu kulağa.
"Tanrı aşkına Agatha! Bana dergi kapağından ve yayınlanan yazıdan haberim yok deme?"
"Hayır, elbette var ancak sana haber vermememi Cameron istedi benden. Kendisinin ilgileneceğini söylemişti... Çok üzgünüm."
Derin sıkıntılı bir iç geçirirken dişlerimi öfkeyle sıkmıştım.
"Özür dilerim." dediğimde bir an için ne diyeceğini bilemiyormuş gibi tek bir ses bile çıkartamadı.
Sanırım şirketin sahiplerinden böyle şeyler duymaya alışık değildi. Ehh... Alışsa iyi ederdi çünkü benim gün içinde "Ne içersiniz?" den sonra en çok kullandığım kelime sanırım "Özür dilerim" di ve bu gidişle Agatha'yı bol bol şaşırtacağım gibi görünüyordu.
Düşüncelerimi haksız çıkartmayıp, "Hayır, hayır önemli değil..." diyecek oldu ki, "Önemli." diyerek kestim sözünü. "Seni dinlemeliydim. Ancak senden rica ediyorum, bir daha yapman gereken hiç bir işi Cameron'a bırakma ve bana kendin haber ver. Eğer bu seni zor durumda bırakacaksa aramızda bile kalabilir. Az önce dergi yüzünden manyakça bir kalabalığın ortasında kaldım ve biraz korktum ve ben..." diyecek olduğum an sözümü kesen o oldu. "Bunun aramızda kalması gerekmiyor Bayan Russell. Sizin talimatınızın böyle olduğunu Cameron'a söylemem yeterli olacaktır." Onu göremesem de bundan delicesine bir haz alacağını ses tonundan anlayabiliyordum. Cam'den çokta hoşlanmadığı ortadaydı. Cameron'un, küstah ve kibirli tavırları düşünülecek olursa bu durum çokta şaşırtmamıştı beni.
"Peki, anlaştık o zaman. Görüşürüz." diyerek kapattım telefonu.
Nell ile birlikte, verdiği paraya göre kahvenin kendisine sakso da çekmesi gerektiğini bir süre boyunca savunduğu şehir merkezindeki kafelerden birine gidip, kahvelerimizi yudumlar ve Amber'ın yokluğuyla ilgili laflarken geldi Cam'in telefonu.
"Selam." dedi ancak öfkeme hâkim olmadan konuşmak için derin bir nefes alıp verdiğim o birkaç saniye içinde, "Scarlett, orada mısın?" diye sorarak konuşmaya devam etti.
"Evet." dedim en sonunda dümdüz bir sesle. Elimden gelen buydu idare edecekti artık.
"Sana güzel birkaç haberim var."
"Dinliyorum." Sanırım kelime dağarcığını sınırlı tutmak öfkeyi de kontrol altında tutuyordu, en azından kısmen...
"Aslını istersen yüz yüze görüşmeyi tercih ederim. Boston'dayım. Kulübe uğradım ancak izinli olduğunu söylediler."
"Öyleyim." derken sesim bir homurtudan farksızdı. "Şu sürprizlerinden biri, bir dergi kapağıyla ilgili olabilir mi?"
Bir an sanki ne diyeceğini bilemiyormuş gibi sessiz kaldı. Derin bir iç geçirip sandalyemde arkama yaslanırken, "Maalesef onu öğrendim, üstelik kötü bir tecrübeyle. Bir daha ki sefere biraz daha erken davran bence."
"Kötü bir tecrübe?" dedi sorar gibi ve ona kısaca olanları anlattım.
"Çok özür dilerim, dergi daha bugün çıktı ve ben böyle bir sorun yaşayabileceğini düşünmedim." Ses tonu gerçekten pişmanmış gibi geliyordu ve daha çok üstüne gitmenin bir anlamı yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikam Kırmızısı
Roman d'amourGeçmiş peşinizi bırakmazken, gelecekten ne bekleyebilirdiniz ki? Hiç bir şey! Geçmişinizle, geleceğiz arasında kalırdınız. En kötüsü de bazen peşinize düşen bu geçmişin farkında bile olmazdınız... (Yetişkin içerik)