12. Bölüm: Küslük.

23 7 5
                                    

Kimsenin beni görmemesini umarak hızlıca asansöre bindim. Bu sefer ağlamama engel olamıyordum. Gözyaşlarım içinde şirketten çıktım. Arabamla son sürat hastaneye geldim, kapının önünde kendime çeki düzen verdim ve ağlamayı kestim. Terasa çıktım ve arabadan aldığım parfüm şişesine benzeyen içki şişesinin kapağını açtım. Tam bir yudum alacakken arkamdan bir ses geldi.

"Bu saatte?"
O, Evgin'di. Kafamı sola çevirdiğimde o da terasın bir kenarında sigara içiyordu. Saat sabahın sekiziydi, bende farkındaydım.

"Hani bırakmıştın, aylardır içmiyordun?" diye sordum yüzüne bakmadan.

"Öyleydi zaten."
Kısa ve soğuk konuşuyordu. Bu daha da öfkelenmeme neden oluyordu. Yanıma kadar geldi ve uzaklara bakmaya başladı.

"Dün..." dedim hüzünle tebessüm ederek. "Burnunun dikine gidersen iyileşemezsin."

"İstediğimi kim söyledi?" dediğinde şaşırarak ona baktım.

"Neden böyle davranıyorsun?" dedim ve istemsizce tekrar gözüm doldu. Evgin bana bakmadığı için bunu engellemeyecektim. "Ne yaptım ben sana?"
Dediklerimi duymazsan gelince bir ona bir elindeki sigaraya baktım.

"Öldürmek mi istiyorsun sen kendini?" dedim ve aniden parmaklarının arasındaki sigarayı aldım ve terastan aşağı attım.

"Sana yalvarıyorum, bana böyle davranma." dedim ona sarılarak. Neredeyse diz çökecektim. "Lütfen..."

"Sen de bana böyle davrandın," dedi duygusuzca bakarken.

"Özür dilerim, çok özür dilerim..."
Benden geri çekilirken bana hiç sarılmadığını farkettim. Bir insan iki günde nasıl bu kadar değişebilir?

"Savaş'ın taburcu işlemleri bitmiştir, gitmem lazım." dedi ve gitti.
Gece yarısı olduğunda çoktan Savaşlardan eve gelmiştik. Ben akşamdan beri yatakta yatarken Evgin yanıma şu an gelmişti. Işıklar kapalıydı.

"Özür dilerim." diye başladı konuşmaya. Ben ise sessizliğimi bozmadım, ona yüzümü dönmüştüm. "Çok kötü davrandım sana."

"Başım ağrıyor. Sessiz olursan sevinirim." dedim söylediklerini duymazdan gelerek. Özrünü kabul edemeyecek kadar kırılmıştım ona.

"Peki." diye cevap verdi ve o da yattı. Derin bir iç çektim ve uyumaya çalıştım. Savaş artık hastanede değildi, bu yüzden erkenden kalkmaya gerek yoktu. Tabi iznim bitene kadar...
Ertesi sabah uyanıp saate baktım. Saat öğlen on ikiydi. on iki saat uyumuş muydum gerçekten? Sekizi bile fazlayken...
Hâlâ yatakta yatarken telefonumun çalmasıyla doğruldum.

"Efendim Sasha?" dedim asık suratlımla.

"Ezgi, iyi misin sen?"

"İyiyim, hastayım biraz... Evgin orada mı?" dedim buruk ve yorgun bir sesle.

"Evet, burada. Senin neyin var?" dedi endişeyle.

"Biliyorsun işte..." dedim lafı uzatmadan. "Grip oldum sanırım. Sen niye aramıştın bu arada?"

"Buraya çağıracaktım seni," dediği anda ayağa kalkmak için hazırlandım. "Ama bugün evde dinlen, gerekirse ben gelirim."

"Tamam..." dedim. "Görüşürüz."
Telefonu kapatınca yataktan kalktım ve salona gittim. Sürekli çalıştığım için evde ne yapılır bilmiyordum. Boş bakan gözlerimle televizyonda kanalları gezmeye başladım. Bir sabah kuşağı programı bulduğumda kumandayı bıraktım ve mutfağa gittim. Kahve yapıp yine salona döndüğümde kahvenin kokusu midemi bulandırdı. Çok önemsemeden içmeye çalıştığımda öğürdüm ve banyoya koştum ama kusmadım. Elimi yüzümü yıkayıp aynada kendime baktım.

"Anlaşılan bugün zor geçecek." dedim ve salonda televizyon izlemeye devam ettim.

Evgin'den:
Akşam eve geldiğimde Ezgi'nin salonda, televizyon karşısında uyuyakaldığını gördüm. Koltukta kıvrılmıştı. O kadar masum duruyordu ki...

"Ezgi..." diye fısıldadım ve tekrar ettim. "Ezgi."
Biraz hareketlendi ama uyanmadı. Onu kucağımda yatak odasına kadar götürdüm. Tam üstünü örtecekken sayıklamaya başladı.

"Evgin beni çok kırdı..." dedi. "Sence onu affedeyim mi?"
Sonra devam etti.
"Evgin, ben sana çok aşığım... Ama... Sen..."
Ben üzüntü ve şok içinde onu dinlerken artık konuşmayı bırakmıştı. Biz çok sık olmasa da kavga ederdik ama bu kadar üzüleceğini düşünmemiştim.
Sabah olduğunda onunla barışmaya kararlıydım, gece boyunca Ezgi'yi düşünmüştüm.
Bu sıralar geç uyanmaya başlamıştı, bu yüzden o uyanana kadar yanında bekledim. Öğlen olduğunda uyanmıştı, o da şaşırıyordu buna.

"Günaydın." diyerek bozdum sessizliği.

"Günaydın." dedi. "Benim sana bir şey sormam lazım."

"Sor?"

"Benden boşanmak istiyor musun?" dedi gözleri dolduğunda.

"Ezgi-"

"Beni dinle."
Gerçekten ağlıyordu. Gözümün önünde ilk defa ağlıyordu.
"Sen mi söyledin ona bunu?"

"Neyi?"
Rüyasında falan mı görmüştü? Gerçekten bir şey anlamıyordum.

"Boş ver..." diyerek iç çekti.

"Sen?"

"Ne ben?" dedi kaşlarını çatarak.

"Sen benden ister miydin boşanmak?"

Ezgi'den:
Benim için çok zor bir soruydu bu. O an ne kadar düşündüğümü bilmiyordum. Tabii ki boşanmak istemiyorum ama Zahit'in tehditi yüzünden bunu bir daha düşünmek zorundaydım. Şimdi hayır deyip de boşanma davası açsam ne hissederdi? Evet desem yine ortalık karışacaktı.
Ellerimi tuttuğunda ben gözyaşları içinde bunu düşünüyordum.

"Evet mi, hayır mı?"
Belki de her şeyi anlatmam gerekiyordu ona. Baştan sona...
Ya o zaman başka bir şeyle tehdit ederse beni? Ya hiç peşimi bırakmazsa...
Ellerimi ellerinden çektim ve ayağa kalktım.

"Bilmiyorum..." dedim ve ağlayarak kendimi bir odaya kilitledim. Sasha... Sasha her şeyi biliyordu! Tehdit ettiğini ona söylesem, bana yardım eder miydi?
Daha fazla düşünmeden onu aradım.

"Sasha, hastanenin kafeteryasında buluşalım mı? Herkesten uzak..."

"Olur da, konu ne?"

"Ben her şeyi anlatacağım sana, hemen şimdi oraya gel."

"Hemen geliyorum."
İyiki her şeyimi bilen bir dostum vardı. O olmasa ben burada kafayı yerdim. Şimdi de bunun için ağlıyordum, ne kadar duygusallaştım.
Giyinme odasında ne olduğuna bakmadan üstümü değiştirdim ve hastaneye gittim. Sadece bir gün gitmemiştim, ne özlemişim...
Sasha benden önce davranarak oradaydı. Karşısına oturdum.

"Anlat bakalım, neler dönüyor?"

"Tamam, direkt konuya giriyorum." dedim. "Zahit beni o gün yanına çağırmıştı ya."

"Evet, ne yaptı o sana?"

"Ee..." Yutkundum. "Ya Evgin'den boşanırsın ya da ona senin katil olduğunu söylerim dedi."

Kayıp HayatlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin