Bir hafta sonra...
Ezgi'den:
Hamileliğin son haftalarındaydım ve çok değişmiştim. Doğuma bir ay vardı. Karnım daha da büyümüştü. Evgin hep yanımdaydı, çok mutlu ve heyecanlıydık anne baba olacağımız için. Ama duygularımı kontrol edemiyordum. Duygusallıkta son noktadaydım ve bu gayet normaldi. Her şeye ağlıyordum. Her şeye..."Aşkım, niye ağlıyorsun?" dedi Evgin endişeyle yanıma gelerek. Cemre ve Fırat'ın düğün fotoğraflarına bakıp ağlıyordum. Gerçekten...
Hıçkırmaktan konuşamadığım için daha da endişelendi Evgin. Ona elimdeki fotoğrafı gösterdim."Çok güzel bir gündü..." diyebildim gözyaşlarımın arasından. Evgin'e sarıldığımda hâlâ garipseyen bir ifadeyle bakıyordu.
"Neden ağlıyorsun o zaman?" dedi gülümseyerek.
"Bilmiyorum..."
Evgin beni anlamaya çalışarak bana daha sıkı sarıldı.
"Ya doğumda bir şey olursa?""O nereden çıktı şimdi?" dedi benden ayrılıp gözlerime bakarak.
"Ya bebeğimiz doğumda ölürse? Ya da ben..."
Ellerimle yüzümü kapatıp ağlamaya devam ettim."Sakin ol." dedi Evgin ve çenemi tutup ona bakmamı sağladı. Gözyaşlarımı sildi. "İkinizde sağlıklı girip sağlıklı çıkacaksınız."
"Eğer bebeğimi tekrar kaybedersem, ben yaşayamam..."
Saçlarımı okşamaya başladı."Bende ikinizden birini bile kaybedersem yaşayamam."
Ertesi gün...
Aynada kendime somurtarak bakıyordum. Hamileyken aldığım kıyafetler bile dar geliyordu artık. Üstelik karnım dışında gayet zayıftım. Kıyafette olmayan tek şey karın bölgesinin dar gelmesiydi...
Ağlamaya başladığımda sanki Evgin ağladığımı hissetmiş gibi odaya girdi ve yanıma geldi."Aldığım yeni elbiseler bile olmuyor artık bana..." dedim gözyaşlarımın arasından. Evgin ne yapacağını şaşırmış gibi bana bakıyordu.
"Bak, bu sana çok güzel olur." dedi gardırobumda askıya asılan kıyafetlerimden birisini alarak.
"Olur mu?" diye sordum gözyaşlarımı silerek.
"Olur tabi." dedi Evgin gülerek.
"Aşkım, ben çok acıktım..." dedim konuyu değiştirerek. Son zamanlarda vaktimi ayırdığım en uzun şey yemek yemek oluyordu.
"Kahvaltı hazır..." dedi Evgin gülümseyerek. Bende gülerek ona sarıldım. Sabah benden önce uyanıp kahvaltıyı kendi elleriyle hazırlıyordu. Normalde Burcu bunu hallediyordu fakat yemek konusunda da çok hassas olduğumdan Evgin bu görevi üstlenmişti.
"Seni çok seviyorum..." diyerek tekrar ona yaklaştım.
"Bende seni."
Dudaklarımız birkaç saniyeliğine de olsa birleşmişti. Evgin, benim, bu hayatta her şeyimdi."Savaş yine yurtdışına gitti iş için. Aslında Barış gidecekti ama Büge'nin hamile olduğunu öğrenince Savaş gitti. Dokuz ay böyle geçecek demekki."
Evgin konuşurken bende masada ne varsa yiyordum. Hiç yemek görmemiş gibi..."E ne yapsın, yalnız bırakmıyor Büge'yi. Can doğmadan önce de böyleydi." dedim yemek yemeye devam ederken. Ağzım doluyken konuştuğum için Evgin'in hiçbir şey anlamadığını sanmıştım ama anlamış gibi güldü.
"Dün bu kadar iştahlı değildin." dedi gülmeye devam ederek.
"Her geçen gün daha da artıyor." dedim. "Doymuyorum."
"Hiç yememenden iyidir." dedi Evgin ve konuyu değiştirdi. "Geçen babamla konuştuk, okulda çalışmayı bırakıp şirkette işe başlayacakmışım."
"E asıl mesleğini söylemiyorsun çünkü." dedim gülümseyerek. "Babam işletme okuduğunu bilse seni tanıdığı gün şirkette işe başlatırdı."
"Kabul ettim, istifamı vereceğim okula." dedi güldükten sonra. "Hem şirket eve daha yakın."
"Aşkım," dedim çatalı bırakarak. Karnımı okşamaya başladım. "Ya kızımız kardeşi olmadığı için kendini yalnız hissederse?"
İstemizce gözlerim dolmuştu."Niye yalnız hissetsin ki kendini? Biz varız." dedi Evgin tebessüm ederek.
"Bilmem..." dedim başımı öne eğerek.
"Belki bir kardeşi olur..." dedi gülümseyerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Hayatlar
Ficțiune generalăSavaş ve Barış "Türkiye'nin En Zenginleri" olarak bilinirler. Sonradan tanıdığı kardeşleri Cemre, aileye ayak uydurmakta biraz zorlanmış olsada eskisi kadar yabancılık çekmiyordur. Yaşadıkları bazı problemler sebebiyle son zamanlarda gündemden düşme...