2. Bölüm: Aşk Sarhoşu.

105 14 32
                                    

Fırat evden çıkalı iki saat olmuştu. Neredeydi bu adam? Ya da... kimleydi... Kapının çalmasıyla ayağa kalkmam bir oldu. Kapıyı açınca karşımdaki kişi benim tanıdığım Fırat değil, bana boş gözlerle bakan ruhsuz biri vardı.

"Fırat!"

Ona endişeyle sarıldığımda kolları hareket bile etmedi. Sadece beni izledi. Ne oldu böyle?

"Neredeydin bunca zaman? Çok merak ettim seni."

"Yalnız kalmak istiyorum, gider misin dedin. Bende hava almaya çıktım."

Gözlerimi devirdim ve soğuk cümlelerine karşı geldim.

"Telefonlarımı açsaydın keşke."

Fırat'ı kapıda tek başına bıraktım ve salonda televizyon izlemeye başladım. Ne izlediğim programa odaklanabildim ne de onu aklımdan çıkarabildim. Fırat kapıyı kapatıp bana tek bir cümle söyledi ve gitti.

"Çok yorgunum, yatacağım."

Sasha'dan:
Mesai bitmiş ve ben çoktan eve gelip sürpriz için hazırlanmaya başlamıştım. Savaş'ın gelmesine çok az kalmıştı. Baş başa yiyeceğimiz yemekleri hazırlayıp üstüme Savaş'ın en sevdiği elbisemi giydim. Siyah ve mini bir elbiseydi. Birkaç dakika sonra kapı açıldı.

"Aşkım?"

Şaşırarak gülümsedi.

"Sürpriz!"

Beni baştan aşağı süzdü, gülerek sarıldı ve beni iki tur etrafımda döndürdü.

"Nasıl izin aldın hastaneden?"

"Hocam Ezgi olunca..."

Lafımı tamamlamama izin vermeden dudaklarımız birleşti. Onu çok iyi tanıyordum, sürprizleri severdi. Bu gece herkesten uzak, sadece ikimizin olduğu bir gece olacaktı.

***

Cemre'den:
Dört gün oldu. Dört gündür Fırat işten eve, evden işe olması gerekirken işten bara, bardan işe oldu. Eve gece geç saatlerde sadece uyumak için geliyor, sabahın köründe kalkıp gidiyordu.
Gecenin ikisinde zil çaldı. Artık bu duruma alışmıştım. Kapıyı açtığımda duvara yaslanmış beni bekleyen Fırat'ı gördüm. Gözleri zar zor açık duruyordu ve yine sarhoştu.

"Cemre, sana bir şey soracağım..."

Kolundan tutup eve soktum.

"Söyle."

"Sen beni... Seviyor musun?"

Sorduğu soruyla duraksadım ve cevap vermedim. Onu yatağa yatırıp odadan çıkacakken elimden tuttu.

"Cevap ver."

Yutkundum.

"Çok seviyorum."

"O zaman... neden... evlenemiyoruz?"

Gözü kapalı, resmen uyuyarak konuşuyordu. Gözüm doldu ve elini tuttum.

"Hiçbir zaman evlenemeyeceğiz..."

"Neden?.."

Uykuya daldığından emin olduğumda onunla konuşmaya başladım.

"Babam yüzünden. Babam beni seninle evlendirmeyecek Fırat. Hiçbir zaman evlenemeyeceğiz..."

Fırat'ın elini bıraktım ve ağlayarak odadan çıktım. Telefonumu elime alıp Büge'yi aradım.

"Alo, Cemre? ...Alo?"

Ağlamaktan konuşamıyordum...

"Büge, müsait misin?"

"Müsaitim, bir sorun mu var?"


"Size gelebilir miyim? Ben bu evde duramıyorum..."

"Tabi, gel."

Büge'nin yanıtını duyar duymaz kapıya yöneldim. Yanıma telefonum ve kendim hariç hiçbir şey almadım.

Ezgi'den:
Hastaneden gecenin geç saatlerinde dönmüştüm.

"Hayatım, ben geldim!"

Ses gelmedi. Salona gittiğimde televizyon açıktı fakat o yoktu. Bu saatte nereye gitmiş olabilirdi?

"Aşkım?"

En son yatak odasına baktığımda yatakta, elinde açılmamış bir zarfla oturuyordu. Bende yanına oturdum ve ne olduğunu sordum.

"İyi misin?"

Gözlerini elindeki boş boş baktığı zarftan bana çevirdi. Öyle bakınca daha da meraklandım.

"Ne oldu?"

"Babam ölmüş."

Refleks olarak ayağa kalktım ve karşısına geçtim.

"Ne?!"

Derin bir nefes aldı.

"Öyle işte."

Benim şokumun aksine onun sakinliği gerçekten şaşırtıcıydı.

"Nasıl bu kadar sakinsin?"

"Sende amcan öldüğünde en az bu kadar sakindin."

Yıllar önce hapisteki amcam intihar etmişti. Anılarla kulağım çınlarken yumruğumu sıktım.

"O benim amcalığı geç, yedi sülalemden herhangi biri olamaz."

Sinirli bir şekilde odadan çıktım ve evin salonundaki yüksek bar sandalyelerinden birine oturdum. Masadaki votka şişesini alıp bardağıma biraz doldurdum ve kafama diktim.

"Hani tatil dışında içmiyordun?"

Arkamdan gelen sesle irkildim fakat belli etmeden içmeye devam ettim. Bu, sinirlendiğimde yaptığım bir şeydi.

"Vasiyeti açmayacak mısın?"

Ona bakmadan konuştuğumda yavaşça yanıma yaklaştığını hissedebiliyordum. O da yanıma oturdu ve dört kere kafama diktiğim kadehi benden aldı.

"Hayır."

Tek kelimeyle cevap verdiğinde yine şaşkınlığımı saklayamadım. Babasından kalan tek şeyi yırtıp atacak mıydı gerçekten?

"Sen bilirsin."

Ona verdiğim soğuk yanıtların kavgaya dönüşmemesi için ayağa kalktım ve tam odaya gidecekken elimden tuttu. Birkaç saniye bakıştıktan sonra beni kendine çekti ve öptü.

"Özür dilerim..."

Ara sıra kavga etsekte bu en fazla on dakika sürerdi. Aramızdaki buzlar böyle eriyordu işte. Ben sinirlenirim, içerim ya da bağırır çağırırım ve o da alttan alır hep.

İkimizde sarılmış şekilde yatakta yatarken evdeki sessizliği dinliyorduk.

"Çok gerginim bu sıralar."

İçtiğim için sesim bir tık değişmişti ama hâlâ kendimdeydim.

"Yoğun stres altında çalışıyorsun, yorgunsun. Normal tabi."

Aramızdaki kısa diyaogtan sonra sessizliği yine ben bozdum.

"Aşkım?"

"Efendim?"

"Bu ev bu kadar sessiz olmasa, daha güzel olmaz mı?"

Anlamaz gözlerle baktı.

"Nasıl yani?"

"Mesela... Çocuk sesi."

Sesim titriyordu.

"Bu evde çocuk olsun istiyorum..."

Ona tekrar döndüğümde çoktan gözleri dolmuştu. Geçmişte acı bir tecrübemiz olmuştu...

Kayıp HayatlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin